Üstadımız İmâm-ı Rabbânî hazretleri Hakîm Abdülvehhâb’a yazdığı mektubunda şöyle buyuruyor:
Ey mes'ûd kardeşim! Bize ve size her şeyden önce lâzım olan, îtikadı Kitaba ve Sünnete uygun olarak düzeltmektir. Doğru yolun âlimlerinin, “Allahü teâlâ onların çalışmalarına iyi karşılıklar versin!” Kur'ân-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden anladıklarına ve bildirdiklerine uygun olarak îtikat etmek lâzımdır. Çünkü, Kitaptan ve Sünnetten bizim ve sizin anladıklarımızın hiç kıymeti yoktur. Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymak lâzımdır. Bizim anladıklarımız, Ehl-i sünnet âlimlerinin anladıklarına uymuyor ise, hiç kıymeti olmaz. Çünkü her bid'at sahibi, [türedi reformcular] ve doğru yoldan kayarak dalâlete düşenler, sapık bilgilerini ve bozuk işlerini, Kur'ân-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden anladıklarını ve bu iki kaynaktan çıkardıklarını söylemektedirler. Bu sözleri çok yanlış ve haksızdır. İkinci olarak hepimize lâzım olan şey, ahkâm-ı şer'ıyyeyi öğrenmektir. Yâni helâli, haramı, farzı, vâcibi öğrenmektir.
Üçüncü olarak hepimize lâzım olan şey, bütün işlerimizi, öğrendiklerimize uygun yapmaktır. Dördüncüsü, kalbin tasfiyesi ve nefsin tezkiyesidir ki, bu ikisi tasavvuf büyüklerine mahsûstur. Îtikatı düzeltmeden önce ahkâm-ı şer'ıyyeyi öğrenmenin hiç faydası olmaz. Bu ikisi birlikte düzelmedikçe de, ibâdetlerin faydası olmaz. Bu üçü birlikte yapılmadıkca, tezkiye ve tasfiye hiç yapılamaz. Bu dört temel vazîfe, yardımcıları ve tamamlayıcıları ile birlikte yapılmalıdır. Meselâ, farzlar, sünnetleri ile birlikte yapılmalıdır. Farzların yardımcısı ve tamamlayıcısı, sünnetlerdir. Bunlardan biri yapılmadıkça, geriye kalan her şey lüzûmsuzdur ve faydasızdır. Böyle lüzûmsuz şeylere, (Mâlâya'nî) denir. Hadis-i şerifte, (Bir kimsenin Müslümanlığının güzelliği, mâlâya'nîden kaçması ve lüzûmlu şeyleri yapması ile anlaşılır) buyuruldu.