Her Işin Gerçekleşeceği Bir Vakit Vardır Sultan'ım
Sultan Yıldırım Bâyezid Han, Niğbolu zaferinden sonra kazanılan ganimetler ile Müslümanların ibâdet etmeleri için, Bursa'nın güzide bir yerinde câmi yaptırmak istedi. Bu durumdan vezirini de haberdar etti. Bugünkü Ulucâmi'nin yeri uygun görüldü ve arsa sâhiplerine mülklerinin bedelleri verildi. Herkes gönül rızâsıyla arsalarını verdiler. Fakat câminin inşâ edileceği yerde bir ihtiyar kadıncağızın evi vardı. Bu hanım; "Ben evimi satmam" diye inâd etti. Ona; "Bize bu ev mutlaka lâzım" denildi ise de, hiçbir kimsenin, sözünü dinlemedi...
Sultan Yıldırım Bâyezid Han bir gün o kadının yanına gidip, durumu anlattı. Fakat, kadını fikrinden döndüremedi. Sonra Sultan, divânı toplayarak bu husûsu görüştü. Divânda, Emir Sultan hazretlerine durumun bildirilmesi ve ona göre hareket edilmesi kararına varıldı. Sultan Bâyezid, Emir Sultan'ın huzûruna giderek durumu anlattı ve; "Sizin hizmetinize muhtâcız, yoksa câmi-i şerif yapılamaz" dedi. Emir Sultan; "Her işin gerçekleşeceği bir vakit vardır" diyerek Sultânı teselli ve teskin etti...
O gece ihtiyar kadın rüyâsında, mahşer günündeki hâlini gördü. Herkes Muhammed Mustafâ'dan şefâat umup, Cennet tarafına gidiyordu. İhtiyar kadın da onlar gibi Cennet'e gitmek istedi. Fakat yürümeye gücü olmadığı için, Arasat meydanında yapayalnız kaldı. Bunun üzerine ihtiyar kadın feryâd etmeye başlayınca, zebâniler ona; "Niye ağlıyorsun?" diye sordular. İhtiyar kadın; "Müslüman tâife Cennet'e gitti. Ben kaldım, onun için ağlarım" dedi. O sırada gâibden bir ses; "Eğer sen de Cennet'e gitmek istersen, Yıldırım Bâyezid Hana evini sat, inâd etme, yoksa inatçılardan olup, ehl-i nâr, cehennemlik olursun" dediği ânda, ihtiyar kadın hemen uyandı...
Uyandığı zaman, evinin bir nûr ile kaplanmış olduğunu gördü. "Elhamdülillah ben de Cennet ehli oldum" diyerek sabaha kadar ibâdetle meşgûl oldu. Sonra gönül rızâsı ile evini sattı ve câminin yapılmasına vesile oldu.