Herkesin Huyu Değişebilir
İnsan rûhu üç çeşittir. Bir kısmı iyi, ikincisi kötü yaratılmıştır. Üçüncüsü, her ikisi de değildir. Fakat, sonradan her ikisi de olabilir. Yaratılışı iyi olan insan azdır. Yaratılışta kötü olup, hep kötülük yapmak isteyenler, daha çoktur. Kötüler arasında kötü, iyiler arasında iyi olabilen kimselerin sayısı, öncekiler arasındadır dedi. Buna göre, bazı kimsenin huyu değişebilir. Çok kimsenin ise değişmez.
Âlimlerin çoğuna göre, herkesin huyu değişebilir. Hiçbir kimsenin huyu, yaratılıştaki gibi kalmaz. Sonradan değişebilir. Huylar değişmeseydi, Peygamberlerin "aleyhimüsselâm" getirdikleri dinler boş ve lüzumsuz olurdu. Âlimlerin söz birliği ile koymuş oldukları terbiye ve ceza usûlleri abes olurdu.
Bütün ilim adamları, çocuklarına ilim ve edeb vermiş ve terbiyenin fayda sağladığı her zaman görülmüştür. O hâlde, huyun değiştiği güneş gibi meydandadır. Şu kadar var ki, bazı huylar pek yerleşmiş, rûhun hâssası gibi olmuştur. Böyle huyları değiştirmek, yok etmek pek güç olur. Böyle ahlâk, ençok, câhil, kötü kimselerde bulunur. Bunu değiştirmek için ağır riyâzet ve çok mücâhede lâzımdır.
Nefsin isteklerini yapmamak için çalışmaya "Riyâzet" denir. Nefsin istemediği şeyleri yapmağa "Mücâhede" denir. Cahiller, ahmaklar, huy değişmez diyerek, nefisle mücâhede ve riyâzet etmiyorlar. Kötü huylarını temizlemiyorlar. Böyle kabul edip de, herkes kendi havasına bırakılırsa, suçlulara ceza verilmezse, insanlık kötülüğe gider. Bunun için, Allahü teâlâ kullarına acıyarak, onları terbiye etmek, iyi ve kötü huyları öğretmek için Peygamberler "aleyhimüsselâm" gönderdi. Bu muallimlerin en yükseği olarak, habibi olan Muhammed aleyhisselâmı seçti. O'nun dini ile, önce göndermiş olduğu bütün dinleri değiştirdi. O'nun dini, bütün dinlerin sonuncusu oldu. Böylece iyiliklerin hepsi, terbiye usûllerinin cümlesi O'nun parlak dininde yer almıştır. Aklı olanların, iyiyi kötüden ayırabilenlerin, bu dinden elde edilmiş olan ahlâk kitaplarını okuyarak, öğrenerek ve işlerini buna göre düzenleyerek, dünyâda ve âhirette rahata ve huzûra, saadete, kurtuluşa kavuşması ve böylece aile ve cemiyet hayâtının düzenine yardım etmiş olması lâzımdır, insanın birinci vazifesi de budur.