Hiçbir Mümini Incitme Ve Sakın Eziyet Etme!
Hikmetli sözleri çoktur. Bir gün kendisine; "Îsâr nedir?" diye sordular. Cevâbında; "Başkalarının lezzetini ve rahatlığını, kendi lezzet ve rahatlığına tercih etmektir." buyurdu. "Şükür nedir?" diye sordular. Cevâbında; "Şükür; gönlünün, nimet veren Allahü teâlâya tam bağlı olmasıdır" buyurdu.
Huşû sâhibi olanların kimler olduğu sorulduğu zaman "Huşû sâhibi olanlar; arzu ateşi sönen, kalbindeki arzu ve maksaddan tad alma dumanı sükûnet bulan, kalbi İslâmiyete hürmet ve tâzim nurları saçan, böylece nefsin arzuları ve şehvetleri ölen, fakat kalbi ve rûhu dirilen; bunun için de âzâları ve bedeni, huşû ve sükûnet içinde bulunanlardır" cevâbını verdi.
Kendisine, "Îmânın gitmesine en çok sebep olan günah nedir?" diye sordular. Buyurdu ki: "Üç günah vardır: Birincisi; imân nimetine kavuştuğuna şükretmemek. İkincisi; imânın gitmesinden korkmamak. Üçüncüsü; müminleri incitmek ve onlara eziyet etmek. Biliniz ki, Peygamber efendimiz; (Haksız yere bir Müslümanı incitmek, Kâbe'yi yetmiş defa yıkmaktan daha büyük günahtır) buyurdular."
Allahü teâlânın sevgili kullarından sorulduğunde ise şöyle buyurdu: "Evliyâyı küçük görmek, Allahü teâlâyı tanımanın azlığından ileri gelir. Her makâmın kendisine has bir ehli vardır. Kim bir makâma çıkmak arzu ettiği hâlde, o makâmın ehline yâni o makamdakilere hürmet etmezse, o makamdan hâsıl olacak bereketten mahrum olur. Ayrıca ulaştığı makam, yavaş yavaş o kimseyi helâke sürükler."
Çünkü yolda yürürken düşen bir kimsenin düşmesi ile, bir binânın beşinci katından düşmek arasında çok fark vardır. Kalbin kıymetini ve vaktin ehemmiyetini şu sözleriyle beyân etti ve "Kalbin ve vaktin, sana bir sermayedir. Fakat sen kalbini kötü zanlarla (Allahü teâlânın sevgisinden başka şeylerle) doldurdun. Vaktini de mâlâyâni, boş ve faydasız şeylerle geçirdin. İflâs etmiş, sermâyesini kaybetmiş olan bir kimse, nasıl kâr edebilir?" buyurdu.