Hübeyret-ül-basrî Hazretleri
Huzeyfe hazretleri de;-Allahü teâlâ, bir fırka Cennet'te, bir fırka Cehennem'dedir buyuruyor. Ben acabâ, bunların hangisindeyim. Bunu bilmediğim için ağlıyorum, buyurdu. Soran kimse;
-Senin kendinin ne olduğundan haberin yok, nasıl başkalarına yol gösterirsin? dedi. Huzeyfetü'l-Mer'âşi, bu söz üzerine kendinden geçip bayıldı. Kendine geldiği zaman orada bulunan herkesin duyduğu, gâibten bir ses geldi: Ses;
(Ey Huzeyfe! Biz seni dost edindik, kıyâmet günü seni Cennetlikler arasına koyacağız) diyordu. Bu müjdeyle orada bulunan üç yüz kadar kâfir Müslüman olup, Huzeyfe hazretlerine talebe oldular..."
Hübeyret-ül-Basri hazretleri, vefatına yakın buyurdu ki:
BİD'AT EHLİ İLE KONUŞMAK!..
"İyi biliniz ki, bid'at sahibi ile konuşmak, kâfirle arkadaşlık etmekten, kat kat daha fenadır. Yetmişiki türlü bid'at sahibi vardır. Bunların içinden en kötüsü, Peygamberimizin Eshâbına düşmanlık edenlerdir... Kur'an-ı kerimi ve İslâmiyeti bizlere bildiren, Eshâb-ı kirâmdır. Onlardan biri kötü olursa, Kur'an-ı kerim, sağlam olmaz. İslâmiyete güven kalmaz. Kur'an-ı kerimi, Osman topladı. Osman için, dil uzatılırsa, Kur'an-ı kerime dil uzatılmış olur. Zındıkların böyle itikatlarından Allahü teâlâya sığınırız! Eshâb-ı kirâm arasındaki ayrılıklar, muharebeler, nefslerine uyarak değildi. Onların mübârek nefsleri, insanların en iyisinin sohbetinde bulunmakla, kalbleri cilâlayan sözlerini dinlemekle, tezkiye bulmuş, emmârelikten kurtulmuştu. Nefslerinde, İslâmiyete uymayan istek kalmamıştı. Şu kadar biliyoruz ki, Emir haklı idi, Ona karşı duranlar hatâ etti. Fakat, bu hatâları, ictihâdda yanılma idi. İctihâd hatâsı, fısk, günah değildir. Hattâ, ayıplamaya bile izin yoktur. Çünkü, ictihâdda hatâ edene de, bir sevap vardır..."