Yahyâ Efendi saraya bir defâ olsun gelmemişti. Lâkin babam hep onun ayağına giderdi. Babam ona çok iltifat ettiğine göre görelim nasıl zâttır. Evliyâlığı nicedir. İmtihan için onu bir yere dâvet edelim." dedi. Kale bahçesi denilen güzel bir yere geldi. Sultan bir adamıyla Yahyâ Efendiyi buraya dâvet etti. Yahyâ Efendi geldiğinde ona iltifat etmemeyi gönlünden geçirdi. Çok geçmeden Yahyâ Efendi kayığıyla çıkageldi. Sultan Selim Han, Yahyâ Efendiyi görünce tahtından inip hürmetle onu karşıladı ve iltifat etti. Yahyâ Efendi ona; "Sultanım! Niçin tahtınızdan indiniz. Bu ne iltifat." buyurdu. Sultan, el öpmek isteyince, Yahyâ Efendi, Sultanın iki kulağını tutup büktü ve; "Abdestin var mı? Söyle yoksa bırakmam." dedi. Sultan; "Abdest alayım." dedi. Yahyâ Efendi; "Dediğim namaz abdesti değildir. Söylediğim tövbe abdestidir." buyurdu. Sultan Selim Han mahçûb oldu ve Yahyâ Efendinin ellerinden öpüp, hürmet gösterdi. Onun büyük bir veli olduğuna iyice inandı.