Kendine şeyh, mürşid deyip de, şeriate uymayan sözler söyleyerek, Müslümanların îmanını bozanlar, din adamı değildir. Din hırsızlarıdır. Kâfirdirler. Bunların yanına yaklaşmamalıdır. Bunlarla konuşmak, kitaplarını okumak, insanın îmanını bozar. Ebedî felakete sürükler. Bunlardan ve bunların kitaplarını okumaktan arslandan kaçar gibi kaçmalıdır. Bunlara aldanmış olanın, hemen tövbe etmesi lâzımdır. Tövbe kapısı açıktır. Son nefese kadar tevbeler kabûl edilir.
(Lâ ilâhe illallah) derken, kâfirlerin putlarına ilâh demelerini reddetmeyi düşünmelidir. Kâfirlerin ilâh demeleri, putları mâbut bilmek, ibâdet etmek manasınadır. Yaratıcı ve varlığı lâzım manasına değildir. Yâni, kâfirlerin çoğu ibâdette müşriktirler. Müslüman olmak için (Muhammedün resûlullah) demek de lâzımdır. İnsân bunu da söylemedikçe, îman etmiş olmaz. Îmanın kâmil olması için, nefsin arzularını da reddetmek lâzımdır. (Lâ ilâhe) deyince, bu arzular da reddedilmektedir.
(Câsiye) sûresinin yirmiüçüncü âyetinde meâlen, (Nefsinin arzularını ilâh edinen kimseyi gördün mü?) buyuruldu. Ehl-i sünnet âlimleri, insanın maksûdu, yâni hep arzu ettiği şeyler, onun mâbudu olur buyurdular. (Lâ ilâhe) demekle, bu arzular reddedilmektedir. İnsan bu kelime-i tevhîdi çok söyleyince, nefsin arzularından ve şeytanın vesveselerinden kurtulup, yalnız Allahü teâlânın kulu olduğunu bildirir. Allahü teâlânın ismini çok söylemek, insanı Allahü teâlâya yaklaştırır. Yâni karşılıklı muhabbeti arttırır. İnsan fânî olur. Yâni kalbinde Allahtan başka hiçbir şeyin sevgisi kalmaz. Kelime-i tevhîdi çok söylemek ise, mahlûklara bağlılığı büsbütün keser. Allahü teâlâ ile kul arasında bulunan perdelerin hepsi kalkar.