İnsanlar Yükselmeye Elverişli Olarak Doğar
Âlimlerin çoğuna göre, insanlar iyiliğe, yükselmeye elverişli olarak doğar. Sonra, nefsin kötü arzuları ve güzel ahlâkı öğrenmemek ve kötü arkadaşlarla düşüp kalkmak, kötü huyları meydana getirir. Hadis-i şerifte, (Herkes, Müslümanlığa elverişli olarak dünyaya gelir. Bunları sonra anaları babaları, Yahudi, Hıristiyan ve îmansız yapar) buyuruldu.
Âlimlerin çoğuna göre, herkesin ahlâkı değişebilir. Hiçbir kimsenin huyu, yaratılıştaki gibi kalmaz. Sonradan değişebilir. Ahlâk değişmeseydi, Peygamberlerin getirdikleri dinler faydasız, lüzûmsuz olurdu. Âlimlerin söz birliği ile koymuş oldukları terbiye ve cezâ usûlleri abes olurdu. Bütün ilim adamları, çocuklarına ilim ve edeb vermiş ve terbiyenin fayda sağladığı her zaman görülmüştür...
O hâlde, ahlâkın değiştiği güneş gibi meydandadır. Şu kadar var ki, bazı huylar pek yerleşmiş, ruhun hâssası gibi olmuştur. Böyle huyları değiştirmek, yok etmek pek müşkil olur. Böyle ahlâk, en çok, câhil, kötü kimselerde bulunur. Bunu değiştirmek için, ağır riyâzet ve çok mücâhede lâzımdır. Nefsin zararlı, kötü isteklerini yapmamak için çalışmaya (Riyâzet) denir. Nefsin istemediği faydalı, güzel şeyleri yapmaya (Mücâhede) denir.
Câhiller, ahmaklar, huy değişmez diyerek, nefis ile mücâhede ve riyâzet etmiyorlar. Kötü huylarını temizlemiyorlar. Böyle kabûl edip de, herkes kendi hevâsına [arzusuna] bırakılırsa, kabahatli olanlara cezâ verilmezse, insânlık kötülüğe gider. Bunun için, Allahü teâlâ, kullarına merhamet ederek, onları terbiye etmek, iyi ve kötü huyları öğretmek için Peygamberler gönderdi. Bu muallimlerin en yükseği olarak, habîbi olan Muhammed aleyhisselamı seçti. Onun şeriatı ile, önce göndermiş olduğu bütün şeriatları değiştirdi. Onun dîni, bütün dinlerin sonuncusu oldu. Böylece, iyiliklerin hepsi, terbiye usûllerinin cümlesi, Onun parlak dîninde yer almıştır.
Aklı olanların, iyiyi kötüden tefrîk edebilenlerin, bu dinden elde edilmiş olan ahlâk kitaplarını okuyarak, öğrenerek ve işlerini buna göre tanzîm ederek, dünyada ve âhırette rahata ve huzura, saadete, kurtuluşa kavuşması ve böylece âile ve cemiyet hayatının düzenine yardım etmiş olması lâzımdır. İnsanın birinci vazîfesi de budur.