İslâm Adâletine Hayran Kalan Hristiyanlar
Hayâli Çelebi'nin talebesi ve dâmâdı olan Muhyi Gülşeni anlatır:
1553 senesinde, Mısır'da nâib, kâdı vekili idim. Orada Hayâli Çelebi'nin elinde tövbe edip ona talebe olduktan sonra, vazifemden vazgeçtim. Mahkemeye gidip, durumu anlattım. Üstâdım olan Mısır Kadısı Abdülbâki Efendi, Hayâli Çelebi'nin yanına geldi. Ahmed Hayâli'ye; "Muhyi benim oğlumdur. Sizin kulunuz oldu. Sizden, mahkemeyi terk etmeyip nâiblik vazifesinde kalmasını ricâ ederim. Muhyi, sizinle zâhiri irtibâtımızdır. Mânevi durumumuzu siz bilirsiniz" dedi...
Bunun üzerine hocam bana; "Yarın mahkemeye git" diye emretti. Ben; "Artık dervişlik mertebesine ulaştım. Başka işlerle uğraşmak istemiyorum, affediniz" dedim. Kızgın bir şekilde; "Sen bir de derviş olmuşsun. Ya söz dinlersin veya bildiğin şekilde hareket edersin. Sen söz dinle!" dedi. Bana acâib bir korku geldi. Titremeye başladım. Elimde olmadan; "Emir, Sultânımındır" dedim. "Emir, Allahü teâlânındır. Bir mazlumu, isterse zımmi, Müslümanların idâresinde yaşayan kâfir, isterse Müslüman olsun, serbest bırak. İkisinin de kurtulmasına sebep olursun" buyurdu.
Hocam Hayâli Çelebi'nin emrine uyarak, vazifeli olduğum mahkemeye gittim. Biraz sonra bir Hristiyan geldi. Kendisine makam ve mevki sâhibi bir Müslümanın haksızlık yaptığını, bir başka Hristiyanla benzerliklerinden istifâde ile, onun bin altın borcunu kendisinden almak istediğini söyleyip şikâyetçi oldu. Adam gönderip borçlu ve alacaklıyı getirtti.
Yapılan soruşturma ve tahkik neticesinde, Hristiyanın haksızlığa uğradığı anlaşıldı ve bu yolda hüküm verildi. Müslüman, suçunun ortaya çıkması ile mahcûb olup utandı. Tövbe etti. Dâvâcı olan Hristiyan ile borç almış olan Hristiyan, tecelli eden İslâm adâletine hayran kaldılar ve ikisi de Kelime-i şehâdet getirerek Müslüman oldular. Böylece hocam Hayâli Çelebinin kerâmeti ortaya çıktı. Söz dinlememin bereketiyle, bir Müslümanın tövbe etmesine, iki Hristiyanın da Müslüman olmasına vesile oldum.