İslâmiyetin sûreti ve hakîkati vardır. Bu ikisine birlikte din denir. Sûret dediğimiz dînin bilinen emirleri ve yasaklarıdır. Hakîkat de, İslâmiyetin iç yüzüdür. Kabukla özün her biri, İslâmiyetin parçasıdır. Muhkem ve müteşâbihden her biri, İslâmiyetin kısımlarıdır. Ulemâ-i zâhir, İslâmiyetin yalnız kabuğunu öğrenmişlerdir. Ulemâ-i râsihîn “kaddesallahü esrârehümül'azîz”, İslâmiyetin kabuğunu ve özünü birlikte elde etmişlerdir. Sûret ile hakîkati bir araya getirmişlerdir.
İslâmiyyeti bir insana benzetebiliriz. Onun da insan gibi, sûret ve hakîkati vardır. Çok kimseler, onun sûretine tutulmuşlar, hakîkatine, özüne inanmamışlardır. Rehberlerini yalnız doğru yolu gösterici ve kalbi temizleyici olarak bilmişlerdir. Bunlar zâhir âlimleridir. Birçok kimse de, İslâmiyetin yalnız hakîkatine tutuldular. Fakat, bunu İslâmiyetin hakîkati bilmediler. İslâmiyyet, yalnız sûrettir ve kabuktur dediler. İslâmiyyetten başka bir öz, bir hakîkat vardır dediler. Bununla berâber İslâmiyete tâm uydular. İslâmiyyeti elden bırakmadılar. Sûreti elden kaçırmadılar. İslâmiyyetin bir hükmünü yerine getirmeyene yıkıcı ve sapık dediler. Bunlar, Allahü teâlânın Evliyâsıdır. Allahü teâlânın sevgisine dalmışlar. Onun mâsivâsını unutmuşlardır.
Birçokları da, İslâmiyet sûretle hakîkatin ikisine birlikte denir dedi. Öz ile kabuğun ikisinin de İslâmiyet olduğuna inandı. İslâmiyyetin hakîkatini bırakarak yalnız sûretine sarılmaya kıymet vermediler. Sûret olmadan, yalnız hakîkati elde etmek de tâm olmaz, noksân olur dediler. Hakîkati elde etmeden, yalnız sûrete sarılanı da Müslüman bildiler ve kıyâmette kurtulacağını söylediler. Ulemâ-i zâhir ve bütün müminler böyledir dediler. Sûrete sarılmaksızın hakîkat elde edilemez dediler.
İlâhî ilim ve marifetler, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleridir. Hakâık-ı Kur'aniyye, işin iç yüzü bunlara bildirilmiştir. İslâmiyyetin edeblerini gözettikleri için, İslâmiyetin hakîkatine kavuşmuşlardır.