İslâmiyetin Hakîkatini Ele Geçirebilmek Için
İmâm-ı Rabbâni hazretlerinin Hamid-i Bingâli'ye gönderdiği (2. cild 46.) mektup şöyledir:
"Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah. Bu güzel kelime, zılleri, hakikati ve İslâmiyyeti içinde taşımaktadır. Sâlik, nefy [yani (Lâ)] makâmında bulundukça, tâlib [yolcu] mertebesindedir. (Lâ)yı temâmlayıp, Allahü teâlâdan başka hiçbir şey görmeyince, yolu tamâmlamış ve (Fenâ) makâmına yetişmiş olur. Nefyden sonra, isbât makâmına [Yani (İllallah) diyerek sülûkden cezbeye geçince, hakikat mertebesine gelir ve (Bekâ) hâsıl olur. Bu nefy ve isbât ile [(Lâ ilâhe) ve (İllallah) demekle] ve yolculuk ve hakikat ile ve bu Fenâ ve Bekâ ile ve bu sülûk ve cezbe ile, (Vilâyet) [Evliyâlık] ismine kavuşur. Nefis, emmârelikden kurtulup, itminâna kavuşur. Müzekkâ ve mutahhar olur [temizlenir]. Demek ki, Evliyâlık, bu güzel kelimenin ilk yarısı olan (Nefy ve isbât) sâyesinde ele geçmektedir.
Bu kelimenin ikinci kısmı, Peygamberlerin "aleyhi ve aleyhimüssalevât" sonuncusunun, Peygamber olduğunu göstermektedir. Bu ikinci kısım, İslâmiyeti hâsıl etmekte ve kemâle getirmektedir. Seyrin başlangıcında ve ortasında hâsıl olan İslâmiyet, İslâmiyetin sûretidir. İsim ve şekilden başka bir şey değildir. İslâmiyetin aslı, özü, vilâyet hâsıl olduktan sonra ele geçer. Bu zamân, Peygamberlerin "aleyhimüssalevât" tam izinde gidenlere, onlara mahsûs olan (Kemâlât-i nübüvvet) hâsıl olur. Vilâyetin iki parçası olan, yolculuk ve hakikat, İslâmiyetin hakikatini ele geçirebilmek için ve Kemâlat-i nübüvvete kavuşabilmek için, sanki iki şart gibidir. Vilâyet, sanki, namâzın abdesti ve İslâmiyet, namâz gibidir. İbtidâda, sanki hakiki [görünen, maddi] necâsetler temizlenmekte, hakikatte ise, hükmi [maddeli değil, görünmez] necâsetler temizlenmektedir.