İyi anlamalıdır ki, ilim üstâddan öğrenilir. İlmi, dîni, kendi kendine kitaptan öğrenenler çok yanılır, yanlışı, doğrusundan çok olur. Bugün, ictihâd edecek kimse yoktur. İmâm-ı Râfi'î ve imam-ı Nevevî ve Fahreddîn Râzî dediler ki: Bugün hiç müctehid kalmadığında âlimler söz birliğine varmıştır. İmâm-ı Süyûtî gibi, her ilimde deniz gibi olan derin bir âlim nisbî müctehid, yâni mezhep içinde müctehid olduğunu bildirince, hiçbir âlim bu sözünü kabûl etmedi. İmâm-ı Süyûtî gibi bir âlimin nisbî müctehid olduğu kabûl edilmeyince, onun yüksek derecesinden çok uzak olanların böyle sözlerine inanılır mı? Hiç dinlenmez bile. Hele İslâm âlimlerinin kitaplarının bozuk olduğunu da söylerse, bunun aklından ve dîninden şüphe olunur. Çünkü bu kimse, Resûlullah efendimizi “sallallahü aleyhi ve sellem” ve Eshâb-ı kirâmdan hiçbirini görmediğine göre ilmini nereden öğrendi? Bir şeyler öğrendi ise, islâm âlimlerinin kitaplarından öğrenmiştir. O âlimlerin kitaplarına bozuk derse, kendisi doğru yolu nereden bulmuştur? Bunu bize açıklasın! Dört mezhebin imamları ve bunların mezheplerinde yetişmiş olan büyük âlimler, bütün bilgilerini âyet-i kerimelerden ve hadis-i şeriflerden çıkarmışlardır. Bu adam, onlara uymayan bilgilerini nereden çıkarmıştır? Onun ictihâd derecesine varamamış olduğu meydandadır. Bu adama düşen iş, sahih bir hadis görüp, anlamadığı zaman, müctehidlerin bu hadis-i şeriften anlayıp bildirdiklerini araştırmalıdır. Bunlar arasında beğendiğine uymalıdır. Böyle yapmak lâzım geldiğini, derin âlim imam-ı Nevevî (Ravda) kitabında bildirmektedir. Âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri, ancak ictihâd derecesine yükselmiş olan derin âlimler anlayabilir. Müctehid olmayanların, âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri anlamaya kalkışmaları câiz değildir. Abdülvehhâb oğlunun doğru yola gelmesi, bozuk sözlerinden vazgeçmesi lâzımdır.