Kırâat âlimi Ve Hattat Müştâk Efendi
Mânevi iltifâtlara kavuştu...Müştâk Efendi, tahsilini Bitlis ve civârında yaptı. Amcası Hacı Mahmûd Hocadan okudu. Kur'ân-ı kerimi ezberledi. Kırâat ilminde üstün bir dereceye yükseldi. Hattat olup, çok güzel yazı yazardı.
Amcası Hasan Şirvâni'nin sohbetlerinde kalb gözü açıldı ve tasavvuf yolunun basamaklarından seyr ve sülûku tamamlayınca Bağdât'a gitti. Seyyid Abdülkâdir-i Geylâni hazretlerinin kabr-i şerifini ziyâret etti. Bu ziyârette mânevi iltifâtlara kavuştu.
Müştâk Efendi 1790-1814 senelerinde İstanbul'a geldi. Konya'ya hazret-i Mevlânâ'yı ziyârete gitti. Orada bereketlenmek için Mesne-
vi-i Şerif okuttu. Konya eşrâfından çok yakınlık ve sevgi gördü.
Her İslâm âlimi gibi bu mübarek zat da hocasını çok sever ve;
"Pirimiz, sultânımız Hâcı Hasan Şirvâni'dir.
Ahseni takvime hayrân olmuşuz, hayrânıyız" beytini çok okurdu...
"Şehidlik rütbesini ihsân et!"
Müştâk Efendi, İstanbul'a oradan da Muş'a giderek insanlara ilim öğretmeye devâm etti. Muş'ta iken bozuk itikâd sâhibi kimselerin hücûmuna uğradı. Dergâhında el açıp;
"Yâ Rabbi! Bu âciz kuluna şehidlik rütbesini ihsân et. Ancak o zaman sevgili kulun Hasan'ına (amcası ve aynı zamanda hocası olan Hasan Şirvâni'yi kasdediyor) kavuşurum" diye duâ ve niyâzda bulundu. Duâsı kabûl edildi. Evinde seccâdesi üzerinde iken boğularak şehid edildi. Seccâdesinin altından bir kâğıda yazılı şu na't-ı şerif çıktı:
"Yâ Resûlallah! Ulüvv ü şân senin,
Server-i kevneynsin, fermân senin,
Dest-i hükmünde şehâ çevgân senin
Top senin, cevlân senin, meydân senin,
Söz senin, sohbet senin, devrân senin."