Kâdı, Denizde Yüzen Kimse Gibidir

Kâdı, Denizde Yüzen Kimse Gibidir
İmâm-ı Azam, Eshâb-ı kirâmdan işittiği hadis-i şerifleri rivâyet ederken buyuruyor ki:
16 yaşında iken, 96 (m. 715) senesinde babamla beraber hac yapmıştık. Orada yaşlı bir zât ile karşılaştım. İnsanlar etrâfında toplanmışlardı. Babama: "Bu zât kimdir?" diye sordum. Dedi ki: "Bu zât, Resûlullah Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) eshabından Abdullah bin Hâris'tir." Ben de babama "Onun yanında ne var ki, insanlar yanında toplanmışlar?" diye sorunca, "Peygamber Efendimizden dinlediği hadis-i şerifler vardır" dedi. Babama "Beni onun yanına götür de, söylediklerini işiteyim" dedim, O sırada yanıma geldi. İnsanlar, ondan ayrılmaya başlamıştı. Ona çok yaklaştım ve onun "Resûlullah Efendimiz, (Bir kimse fakih olursa, Allahü teâlâ, onun özlediği şeyleri ve rızkını, ummadığı yerlerden gönderir) buyurdu, dediğini işittim."
Eshâb-ı kirâmdan Enes bin Mâlik'i gördüm ve ondan işittim, diyordu ki: "Resûlullah Efendimizin (Hayır, iyilik yapmaya sebep olan kimse, o hayrı yapan gibi sevap kazanır. Allahü teâlâ üzüntülü olanlara yardım etmeyi sever) buyurduğunu işittim." İmâmı a'zam, fıkıh ilminde herkesin suâllerine fetvâ vermeye başlayınca, kendisini kıskanıp hased edenler, çekemeyenler olmuştu. Bunun üzerine "Kâdı (hüküm veren âlim), denizde yüzen kimse gibidir. İlim denizinde yüzüp de, kendisinden râzı olunan kaç kimse gelmiştir?" buyurdu. İlmi ile amel eden âlimlere bir kusur bulup, aleyhinde söz söyleyenler çok oldu, demek istedi. Hocası Hammâd bin Ebi Süleymân, İmâm-ı a'zam Ebû Hanife hakkında buyurdu ki: "Ebû Hanife, ağırbaşlı, vakar ve vera sahibi olarak bize gelir, ilim meclisimizde otururdu. Biz onu, ilimle gıdâlandırıyorduk. Öyle oldu ki, her meseleyi ince ince tetkik ederdi. Anlatılanlar kendisine hafif gelmeye başladı. Vallahi, onun anlayışı çok güzel, hafızası çok kuvvetli idi. Bu hâliyle, diğerlerinden daha çok bilen birisi olması sebebiyle, kendisini kıskanıp kötülediler, onu karşılarına aldılar. Ben şunu iyi biliyorum ki, ilim Numân'ın (Ebû Hanife'nin) bulunduğu yerdedir. Bunun böyle olduğunu, güneşin ışıklarının, gecenin karanlığını parlatan bir nûr olduğunu bildiğim gibi biliyorum."

İlimleriyle Dalâlete Düşen Kimseler!

Vehbi Tülek

Yaşayan Maşuktur, âşık Bir Ölüdür

Vehbi Tülek

Kalan Günlerinin Kıymetini Bil

Vehbi Tülek

Tamah Eden, Dâimâ Sıkıntı Içinde Yaşar!

Vehbi Tülek

İmândan Güzel Bir Nîmet Yoktur

Vehbi Tülek