Kalbinde Sevgi Taşıyanın Sıkıntı Çekmesi Lâzımdır!
"Bendeniz kendimde hiçbir mânevî hâl ve kemâl bulmuyorum. İki kişiye zikir ile ilgili bir vazîfe vermiştik. Onlarda birçok hâller görüldü."
Bunun üzerine İmâm-ı Rabbânî hazretleri şu cevabı yazdı:
"Mektûbunuzda; kendimde bu yolun büyüklerine âit hâller, ilimler ve mârifetlerden bir şey bulamıyorum. Bununla berâber iki kişiye bu yolu öğrettim. Onlarda bunun tesirleri, garip hâller görüldü. Bunun sebebi nedir? diye yazıyorsunuz. Bil ki, o iki kişide görülen hâller, sizin hâllerinizin aksetmesiyle meydana gelmiştir. Sizin hâlleriniz onların istidâd aynasında görülmüştür. İlim sâhipleri oldukları için kendi hâllerini bilmişlerdir. Maksat bu hâllerin hâsıl olmasıdır. Bu hâlleri bilmek de ayrı bir devlet ve nîmettir. Bâzısına bu ilmi verirler, bâzısına vermezler. Bununla berâber her ikisi de evliyâlık hâlidir. Allahü teâlâya yakın olmakta eşittirler."
Bu mübarek zat, sohbetlerinde İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin mektuplarını okurdu. Bir sohbetinde şöyle anlattı:
Kalbinde sevgi taşıyanların sıkıntı ve üzüntü çekmeleri lâzımdır. Dervîşliği seçenlerin dertlere, sıkıntılara alışması lâzımdır. Sevgili, sevenin çok üzülmesini ister. Böylece, kendinden başkasından büsbütün soğumasını, kesilmesini bekler. Sevenin rahatlığı, rahatsızlıktadır. Âşıka en tatlı gelen şey, sevgili için yanmaktır. Sükûnet bulması çırpınmaktadır. Rahatı, yaralı olmaktadır. Bu yolda istirahat aramak, kendini sıkıntıya atmaktır. Bütün varlığını sevgiliye vermek, ondan gelen her şeyi seve seve kapmak acısını, ekşisini, kaşları çatmadan almak lâzımdır. Aşk içinde yaşamak böyle olur. Elinizden geldiği kadar böyle olunuz! Yoksa, gevşeklik hâsıl olur. Sizin çalışmanız iyi idi. Bunun daha artmasını beklerken, azalıverdi. Fakat üzülmeyiniz. Eğer, kendinizi bu duraklamadan kurtarırsanız, eskisinden daha iyi olur. Sizi bu dağınıklığa sürükleyen şeylerin, toparlanmanıza da sebep olacaklarını biliniz! Böylece, çalışmanız artar.