1001 Osmanlı Hikayesi • 06.10.2005
Gazi Osman Paşa ordusunun taarruzla yenilmez bir kuvvet olduğuna kanaat getiren Ruslar, bu defa bu orduyu dört taraftan kuşatarak, açlık ve cephane darlığı ile teslim almaya karar verdiler. Plevne'deki ordunun Süleyman Paşa ve Mehmed Ali Paşa ordularıyla irtibatını kesmek suretiyle yenilebileceğine inandılar. Ruslar, bütün dünyaya karşı şeref ve namuslarını ancak, Osman Paşa'yı esir almakla kurtarabileceklerdi. Plevne önlerinde kanlı çarpışmalardan sonra Hafız Ahmed Paşa ile 53 zabit ve 2235 askerimiz Ruslara esir düştü. 2000 askerimiz de şehid olmuştu. Rusların zayiatı da 118 zabit ve 3203 askerdi. Rus generali Gorko, esir alınan Hafız Ahmed Paşa'yı yanına getirterek, ona elini uzattı ve:-Ben sizi bir kahraman olarak tanırım, dedi. Hafız Ahmed Paşa da cevap olarak, yerde kanlar içinde yatan şehidleri göstererek, yavaş ve titrek sesle:-Asıl kahraman bunlardır, dedi.
1001 Osmanlı Hikayesi • 07.10.2005
Gazi Osman Paşa esir edildikten sonra bir araba ile Bogot karargahına götürülüyordu. Yolda Romanya Prensi Karol kendisine yanaşarak, bu kahramanı tebrik etmek istedi. Fakat Osman Paşa, Karol'e sert sert baktı. Prens elini uzatarak; "Tebrik ederim" dedi. Fakat Paşa şiddetle reddetti. Çünkü Romanya asırlarca Osmanlı hakimiyetinde kalmış bir devletti. İşmdi tabi olduğu devlete isyan edip, ona karşı silah kullanmıştı. Bu sebeple elini vermedi. Sert bakışlı gözlerini Karol'e diktiği zaman, neye uğradığını bilemedi ve elini bir kabahatli gibi geri çekti. O anda Rus başkumandanı Grandük Nikola, Gazi Osman Paşa'nın yüzünü görmek için arabanın yanına yaklaştı. İki kumandan, iki saniye kadar birbirlerinin yüzüne bakıştılar. Nikola, Osman Paşa'nın elini sıkı sıkı tuttuktan sonra:-Plevne'yi müdafaa hususunda gösterdiğiniz iktidardan dolayı sizi tebrik ederim. Bu müdafaa, tarihin en parlak vak'alarındandır, dedi.
1001 Osmanlı Hikayesi • 08.10.2005
Rusya ile Osmanlı Devleti arasındaki savaşı bitirmek ve anlaşma sağlamak üzere Avrupa devletleri elçileri İstanbul'a gelmişlerdi. 23 Aralık 1876 tarihinde düzenlenen konferansa, Osmanlı hariciyesinden Saffet Paşa başkanlık ediyordu.Bir anda yüzlerce top gümbürdemeye başladı. Yabancı elçiler bunun ne olduğunu daha sormadan Saffet Paşa ayağa kalkarak:-Atılan bu toplar, Osmanlı Devletinde meşruti bir idarenin ve anayasanın kurulduğunu müjdeliyor, dedi. Yabancı elçiler, hiçbir şey olmamış gibi ilgi göstermediler.Bâbıâli'de, Meşrutiyetin öncüsü olan Midhat Paşa, Safet Paşa'yı heyecanla bekliyor, yabancı elçilerin, ilan edilen meşrutiyet için ne düşündüklerini sormak istiyordu. Midhat Paşa biraz sonra Bâbıâli'ye gelen Saffet Paşa'ya:-Ne dediler, ne dediler? Deyince, Saffet Paşa:-Ne diyecekler, çcuk oyuncağı dediler, cevabını verdi.
1001 Osmanlı Hikayesi • 09.10.2005
Plevne kahramanı Gazi Osman Paşa, kaleyi büyük kuvvetlerle aylarca kuşatan Rus ordu suna yaralı olarak esir düşmüştü. Topallaya topallaya merdivenlerden çıkarken Rus Çarı II. Alexandr ve bazı generaller onu odada bekliyorlardı. Osman Paşa Rus Çarının huzuruna getiril di. Çar ve Osman Paşa birbirleirne bakıştılar. Osman Paşa'nın bıraktığı tesir pek kuvvetliydi. Herkes büyük bir adamın huzurunda bulunduğundan heyecan içindeydiler. Alexandr tercüman vasıtasıyle:-Kumandan! Plevne'den nereye gidiyordunuz? Bilmiyor musunuz ki, Rus askeri sizi muhasara etmişti, dedi. Osman Paşa:-Biliyorum. Fakat tutabildiğim mahalle gitmek üzere askerinizi yarıp çıkacaktım.-Niçin silahlarınızı teslim etmediniz?-Devletim bana, düşmanı gördüğün zaman silahını terket demedi. Buraya beni kavga için gönderdi. Çok kere düşman çokluk olduğu halde yine harp kazanılır. Nitekim bizim sizinle olan muharebelerimiz gibi.Bu askerce sözler Rus Çarı'nın hoşuna gitti:-Bravo!.. siz Osmanlı ordusuna şeref bahşettiniz. Hakikaten cesur bir adamsınız. Bizim yanımızda bulunduğunuz müddetçe üniformanızı, kılıcınızı ve nişanlarınızı taşımak hakkına sahipsiniz. Sizin gibi bir kumandanın kılıcı alınmaz. Burada ve Rusya'da kılıcınızı taşıyınız. Rusya'da bir Mareşal gibi kabul olnacaksınız!..
1001 Osmanlı Hikayesi • 10.10.2005
İstanbul'daki Ermeni patırtısından sonra Sultan II. Abdülhamid'i ziyarete gelen Avrupa devletlerinin elçileri, azametli tavırlarla Sultanı adeta sorguya çekmeye kalkışmışlardı. Elçiler le görüşmek için yemekten kalkan II. Abdülhamid Han, Ermeni meselesinin konuşulmak isten diğini görünce elçileri sarayın salonlarından birine götürdü. Burada yığınlarla duran, hepsi Ermeni komitacılarından toplanmış silah ve cephaneyi gösterdi ve tercümana talimat verdi:-Bu efendilere söyleyiniz ki, Rusya tebeası Ermeniler, tebea-yı şahanem olan Müslüman lara bu silahlarla tecavüz etmişlerdir. Bunların fabrikası memalik-i şahanemizde yoktur.Sonra sefirleri ikinci bir odaya götüren padişah, burada istif edilmiş bir yığın sopayı gösterdi ve:-Kendilerine şunu da anlatınız ki, tebeam da bu sopalarla kendilerini müdafaa etmişlerdir. Bu değnekler bizim ormanlarımızdan tedarik edilmiştir.
1001 Osmanlı Hikayesi • 11.10.2005
Sultan II. Abdülhamid devri ileri gelenlerinden Ferik(Orgeneral) Hasan Paşa ile oğlu Müşir(Mareşal) Deli Fuad Paşa bir merasime gideceklerdi. Arabanın yanına kadar beraber geldikten sonra, rütbesine göre önce arabaya Müşirin binmesi gerekiyordu. Fakat Müşir, Ferikin oğlu olduğundan, babasına:
-Buyurun, dedi. Babası:
-Hayır, siz Müşirsiniz. Önce sizin binmeniz icabeder, deyince Fuad Paşa,
-Öyleyse Paşa hazretleri emrediyorum, arabaya bininiz, der. Öylece hem askeri adab, hem de ahlaki edeb yerine gelmiş oldu. Hadiseyi işiten Sultan Abdülhamid, ertesi gün Hasan Paşa'yı da Müşir rütbesine yükseltti.
1001 Osmanlı Hikayesi • 12.10.2005
Sultan Mehmed Reşad'a mesanesinden bir ameliyat yapılacaktı. Güçlükle yürüyerek ameliyat masasının önüne gelince ellerini açarak ve kıbleye teveccüh ederek, dokunaklı bir duada bulundu:-Ya Rabbi! Milletimin ve memleketimin bütün mukadderatını hayırlara tahvil et! Eğer memleketim ve milletim için muzır olacaksam bu ameliyat masasından beni kaldırma!.. dedi. Etrafında bulunanlarla helalleştikten sonra ameliyat için cesaret ve metanetle yattı.Ameliyat başarıyla geçtikten sonra, kendisini tebrike gelenlerin; "Mâşaallah! Büsbütün iyileştiniz. Artık yüz seneden fazla muammer olursunuz!" gibi sözlere Sultan Reşad:-Ne kadar yaşayacağımızı biz bilemeyiz. Ancak Cenâb-ı Hak bilir. Mukadder ne ise ömrümüz o kadar olur. Yalnız diyebiliriz ki:Bin yıl yaşasak yine cihan bu ,Gerdiş bu, zemin bu, asuman bu!..
1001 Osmanlı Hikayesi • 13.10.2005
I. Balkan Harbi sırasında Osmanlı ordusu, İttihatçıların orduya siyaseti sokmaları ve subayları fırkalara ayırmaları neticesinde yenilerek devamlı geri çekiliyordu. Nihayet Edirne düşman eline geçince Osmanlı birlikleri Çatalca önlerinde savunmaya geçtiler. Yunanlılar deniz yoluna, Bulgarlar demir yoluna hakim olmuşlar, Osmanlı birliklerinin anavatanla ilişkisi kesilmişti. Oldukça zor durumda kalınmıştı.
1001 Osmanlı Hikayesi • 14.10.2005
Bir Ramazan gecesi herkes uykuda iken Yıldız Sarayı yanmaya başladı. O tarihlerde İstanbul'u işgal etmiş bulunan İngiliz donanması itfaiyesi sevk edilerek yangın söndürülmeye çalışlıyordu. Devlet ileri gelenlerinden ve belediye zabıta ve itfaiyesinden hiç kimse geleme mişti. Çünkü saray tamamen İngiliz ablukası altındaydı. Sadece Harbiye Nazırı Şevket Turgut Paşa buraya ulaşmayı başardı. Padişahın Cihannüma köşkünde olduğunu öğrendi ve hemen oraya koştu. Zat-ı Şahane, sırtında gecelik entarisi ve üzerinde pardesüsü olduğu halde köşkün önünde ayakta duruyordu. Telaşlı değildi. Köşkün bekçibaşısı hüngür hüngür ağlıyordu. Hünkar:-Benim milletimin ocağı yanıyor, ben onu düşünüyorum... kendi evim yanmış, ne ehemmiyeti var, dedi.
1001 Osmanlı Hikayesi • 15.10.2005
1853 senesinde Rus ordusu, Tuna kıyısındaki Silistre kalesini kuşatmıştı. Buraya yardım için memleketin her tarafından akın akın gönüllü geliyordu. Bunlar arasında Aydın'ın tanınmış efelerinden 100 kişi ile Isparta eşrafından birçokları vardı. Gelenlerden en çok dikkat çeken biri de 7 yaşında, mükemmel silahlanmış bir çocuktu. Kale kumandanı bu çocuğa hayretle bakarak:-Bu kimdir? Diye sordu. Babası selam vererek öne çıktı ve:-Oğlumdur efendim. Moskofa karşı harp açıldığını duyunca bir türlü yanımdan ayrılmadı. Din ve devlet uğrunda ölmeye geldi.Bu sahne bütün askerlerin gözlerini yaşarttı. Kumandan çocuğu okşadı. Harp başladıktan sonra bu Anadolu çocuğu babasının yanından ayrılmadı ve onunla beraber savaştı. Hatta bir hücumda babası esir düşerken onu kurtarmağa muvafak oldu.