Kerîmüddîn Bâbâ Hasan Ebdâlî
Enteresan bir rüya gördü!..Kerimüddin Bâbâ Hasan Ebdâli, Kâbil ile Lâhor arasında, Keşmir'e ayrılan yol üzerinde bulunan, Bâbâ Hasan Ebdâl kasabasına yakın Osman-pûr beldesindendir. Bâbâ Hasan Ebdâl kasabasına nisbetle "Bâbâ Hasan Ebdâli" diye nisbet edilmiştir. Doğum târihi belli olmayan bu zat, 1640 (H.1050) senesinde vefât etti...
Kerimüddin Bâbâ Hasan Ebdâli'nin talebelerinden biri hastaydı. Durumunu bildirdiler. Bunun üzerine Kerimüddin hazretleri gelip o hasta talebenin yanında başka bir yatakta yattı. Allahü teâlâya yalvardı. Rüyâsında o talebesinin yaşayıp yaşamayacağını göstermesini diledi. Uykuya vardı ve rüyâsında siyahlar giyinmiş düşman askerleri ile kendi talebelerinin muhârebe ettiklerini, hasta olan talebenin ise, diğer askerlerden önde at koşturduğunu, kahramanca çarpışarak düşmana çok zâyiat verdirdiğini, yaralanıp attan düştüğünü ve atının onu bırakıp kalabalığa karıştığını gördü...
Uykudan uyandığında o talebesinin vefâtının yaklaştığını haber verip, eshâbına techiz, tekfin ve defin için hazırlık yapılmasını söyledi. Talebenin hastalığı ise ölüm şiddetinde görünmüyordu. Orada bulunan talebelerin hepsi hayret ettiler.
Hastanın durumu ağırlaşmıştı!
Az bir zaman geçince, hastanın durumu ağırlaştı. Nefesi sıklaştı. Bu sırada orada bulunan ve tasavvuf ehlinin hâlini inkâr eden bâzı kimseler kendi kendilerine; "Hocalığın ve talebeliğin şu anda (ölüm ânında) ne işe yaradığını görelim" dediler. Onların bu düşüncelerini kalb yoluyla anlayan Kerimüddin hazretleri, açıktan;
"Ey Allahım! Vefât etmek üzere olan bu hastanın hakiki tasavvuf büyüklerine bağlanması hürmetine, seni zikrettiğini bunlara da duyur!" diye duâ etti.
Bu sözü daha bitmeden, o ölüm hastasının açıktan açığa "Allah! Allah!.." demeye başladığı duyuldu. Rûhunu teslim edinceye kadar böyle devâm etti. Bu apaçık kerâmete şâhid olan yabancılar inkârlarından vazgeçip, Kerimüddin hazretlerine bağlanıp talebelerinden oldular.