Seyyid Emîr Külâl hazretleri, Behâeddîn Buhârî hazretlerine şöyle buyurmuştur: "Bir üstâd, çırağını yetiştirerek kemâl derecesine ulaştırsa, ister ki, kendi eserini çırağında görsün ve çalışmalarının neticesinde onun yetişmiş olduğuna şâhid olsun. Şâyet bir yanlışlık görürse, düzeltsin. İşte oğlum Burhân, şimdiye kadar tasavvufta eğitilmedi. Onun yetiştirilmesi işini üzerinize alın da, eserinizi görüp, itminân elde ettiğinize dâir bana güven gelsin." Behâeddîn Buhârî hocasının bu emri üzerine Emîr Burhân'ın bâtınına teveccüh edip, murâkabeye daldı. Fakat hocasının huzûrunda edebe riâyet ederek, tasarrufunu kesik kesik devâm ettirerek, arada bir durakladı. Seyyid Emîr Külâl hazretleri; "Ara vermeden tasarruf etmeye devâm et" buyurdu. Bunun üzerine aralıksız tasarrufa devâm etti. Emir Burhân, birdenbire değişip, tasavvuf hâllerine daldı. Bundan sonra yolu açılıp, tasavvufta yükseldi...
Emîr Burhân hazretleri buyurdu ki: Âriflerden çoğuna göre, ilm-i bâtından nasîbi olmayanın imansız gitmesinden korkulur. Bundan nasîb almanın en aşağısı, bu ilme inanmaktır. Bid’at veya kibir bulunan kimseye bâtın ilmi nasîb olmaz. Dünyâya düşkün olan ve hep nefsinin isteklerine uyan da, çok şey öğrense de, batın bilgisinden hiçbir şeye kavuşamaz.
Batın bilgisi, temizlenmiş kalblerde hâsıl olan bir nûrdur. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem); “Öyle ilimler vardır ki, çok gizlidirler. Bunları, ancak ma’rifet sahipleri bilir” buyurdu. Bu hadîs-i şerîf, batın ilmlerini göstermektedir. İmâm-ı Mâlik’in ilm-i bâtına kavuşturur dediği zâhir bilgisi, onun zamanındaki, kendisi ile amel olunan ilimdir. Şimdi, dünyalığa kavuşmak, şöhret sâhibi olmak için öğrenilen şeyler değildir.
Allahü teâlânın emir ve yasaklarını doğru yapabilmek için, herkese lâzım olan ilm-i hâl bilgileri az zamanda ve kolayca öğrenilebilir. Bununla amel edince, ilm-i batın hâsıl olabilir. Batın ilimlerine kavuşmamış olan din adamları, bilmedikleri ilimlere inanmıyorlar.