“Ürûdek el-Firatî’nin talebelerinden bir grup, seyahat için yola çıkmışlardı. Büyük Kostantiniyye yakınlarında korsanların saldırısına uğradılar. Bunun üzerine onlar Ürûdek el-Firatî’den yardım istediler. O anda soyguncuların üzerine bir toprak parçası geldi. Hava toz toprakla doldu. Soyguncular helak oldu...
Onlar bu hâdiseyi hocalarının yanlarına gelince, diğer arkadaşlarına anlattılar. Onlar da; “Ürûdek el-Firatî, hâdisenin olduğu zaman Fırat Nehri kenarında hasat işleriyle meşgûl idi. O, sizlerin isimlerinizi söyliyerek; (Lebbeyk yâ filân? Allahü teâlânın izniyle size yardım geldi) deyip bir toprak parçası attı. Bu toprak parçası uçarak gözlerimizden kayboldu” dediler...
Yine şöyle anlatılır: “Ürûdek el-Firatî, talebeleri ile birlikte otururken, büyüklerin hâllerinden ve ölünceye kadar Allahü teâlânın onlara ihsân ettiği nimetlerden bahsetti ve; (Allahü teâlânın öyle sevgili kulları vardır ki, yerlerinde oturdukları hâlde, Kâbe-i muazzamayı tavaf ederler. Yine öyle zâtlar vardır ki, cenâb-ı Hakkın bir şeref ve ikramı olarak, Kâbe onları tavaf eder) dedi. O sırada orada bulunan zamanının Şeyh-ül-İslâmı olan Tâceddîn Abdurrahmân Fezârî, 'böyle durum olur muymuş' der gibi başını kaldırıp, Ürûdek el-Firatî’ye baktı. Sonra, gece olan olayı, Şeyh-ül-İslâm Tâceddîn Abdurrahmân Fezârî şöyle anlatır:
-Gece yarısı olmuştu ki, bir ses işittim. 'Kalk ve Ürûdek el-Firatî’nin söylediklerine bak!' diyordu... Dışarı çıktım. Gördüm ki, şekil ve vasıflarını bildiğim şekilde Kâbe-i muazzama. Ürûdek el-Firatî’nin evi etrâfında tavaf ediyor, kenarlarında bazı kişiler güzel sesle onu medhediyorlardı. Ben bu durumu görünce, bana bir hâl oldu ve düşüp bayıldım. Bir süre sonra ayıldım. Ürûdek el-Firatî’nin; 'Bundan sonra büyüklerin hâllerini inkâr etme, helak olursun!' dediğini işittim... Bu arada müezzin sabah ezanını okuyordu.”
Ürûdek el-Firatî’nin giydiği bir hırka vardı. Mecnunlar onu kokladığında iyileşir, onun sohbetine devam ederlerdi...