Kur’ân-ı Kerim, Harf Ve Kelime Olarak Gönderildi
Kur'ân-ı kerimi okumak çok büyük bir nimettir. Allahü teâlâ, bu nimeti Habibinin ümmetine ihsan etmiştir. Melekler bu nimetten mahrumdurlar. Bunun için, Kur'ân-ı kerim okunan yere toplanıp dinlerler. Bütün tefsirler, Kur'ân-ı kerimdeki ilimlerden çok azını bildirmektedirler. Kıyamet günü, Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) minbere çıkıp Kur'ân-ı kerim okuyunca, dinleyenler bütün ilimlerini anlayacaklardır...
Allahü teâlâ, Kur'ân-ı kerimi, harf ve kelime olarak gönderdi. Bu harfler mahluktur. Bu harf ve kelimelerin manası, kelam-ı ilahiyi taşımaktadır. Bu harflere, kelimelere Kur'ân denir. Kelam-ı ilahiyi gösteren manalar da Kur'ândır. Bu kelam-ı ilahi olan Kur'ân mahluk değildir. Allahü teâlânın, başka sıfatları gibi, ezeli ve ebedidir. Kur'ân-ı kerim, Allahü teâlânın kelamıdır, mahluk yani, sonradan yaratılmış değildir. Zât-ı ilahinin sıfatıdır. Kur'ân-ı kerim, bu kelimelerden, seslerden çıkan manalardır. Kelimeler, sesler, kelam-ı ilahi değildir. İnsanın kelamı da kalbdedir. Sözlerimiz bunu meydana çıkaran tercümandır...
Her dirinin kemali, üstünlüğü, kelam sıfatı iledir. Kelam sıfatı olmazsa, kusurlu olur. Allahü teâlâ da, diri olduğu için, kelam sahibi olması gerekir. Bütün peygamberler, bütün kitaplar, Allahü teâlânın kelam sıfatı vardır, dedi. Musa aleyhisselamın ağaçtan işittiği kelime ve ses, kelam-ı ilahi idi. Hâfızın sesi ise kelam-ı ilahi değildir. Bu sesin sadece manaları, kelam-ı ilahidir...
Allahü teâlâ, mahlukların sözünü harfsiz, sessiz işitir. Harfsiz, sessiz olan kendi kelamını, Arabi dil ile indirdi. Kelam-ı ilahide bir değişiklik olmadı. İnsan çeşitli elbise ile, çeşitli surette görünür, fakat insanda bir değişiklik olmaz. Allahü teâlânın kelamı, mahlukların kelamı gibi, kelime ve sese muhtaç değildir. Fakat bu kelime ve sesler değiştirilirse, kelam-ı ilahi değiştirilmiş, bozulmuş olur. Kur'an-ı kerim, bu kelimelere, bu sese mahsustur. Allahü teâlâ, kelamını bu kelimelere, seslere kendi yerleştirmiştir.