Bir hadis-i şerifte; (Ümmetimin ihtilafı rahmettir) buyuruldu. Bu, (Müctehidlerin farklı ictihadları rahmettir) demektir. İctihad, bir ibadet, yani Allahü teâlânın emri olduğundan, hiçbir müctehid, diğer bir müctehidin ictihadına yanlış diyemez. Çünkü her müctehide, kendi ictihadı hak ve doğrudur. Bir müctehidin ictihad ederek elde ettiği bilgilerin hepsine, o müctehidin mezhebi denir. İctihad rahmet olunca, onun ictihadların toplamı olan mezhebi de rahmettir. Bir hadis-i şerifte, (Müctehid âlimlerin farklı ictihadları rahmettir) buyuruluyor.
İmam-ı Şafii hazretleri, imam-ı a’zam hazretlerinden farklı ictihadları olduğu ve Hanefi mezhebinde olmadığı hâlde, (imam-ı a’zam Ebu Hanife’nin rey ve ictihadını beğenmeyene, Allahü teâlâ lanet etsin!) buyurmuştur.
Mezheplerdeki farklılıkların çoğu, Resulullah efendimizin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ibadetleri değişik şekilde yaptığındandır. Bir de âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerden müctehidlerin farklı anlayışları vardır. Müctehid ictihadında yanılabilir. Fakat yanılsa da mahzuru yoktur. Buhari’deki hadis-i şerifte de, (Müctehid, ictihadında isabet ederse iki, yanılırsa bir sevap alır) buyuruluyor. Demek ki ictihad hatası, günah değil, aksine sevaptır.
Farklı ictihadlarından dolayı Eshab-ı kirama ve müctehidlere dil uzatılmaz.
Server-i âlem efendimiz, uzak ülkelere gönderdikleri Sahabe-i kirama, güçlük karşısında kalınca, âyet-i kerimelere müracaat etmelerini, orada bulamazlarsa, hadis-i şeriflere müracaat etmelerini, orada da bulamazlar ise, kendi rey ve ictihadları ile hareket etmelerini, kendilerinden daha yüksek ilimli ve fikirli olsalar dahi, başkalarının ictihadına uymamalarını emrederdi. O hâlde namaz, oruç ve diğer ibadetlerde, büyük âlim olan mezhep imamlarımızın birbirine uymayan ictihadları için, hiçbiri diğerinin sözüne yanlış dememiştir. Sahabe-i kiram da böylece birçok işlerde birbirlerine uymamışlarsa da, hiçbiri diğerinin ictihadına yanlış dememiş, dalalet, fısk demeyi hatırlarına bile getirmemişlerdir.