Muhammed Hazîn
"Sünnet ile bid'at, birbirlerinin zıddıdır, tersidir. Birinin bulunduğu yerde, ikincisi bulunamaz, gider. Birini diriltmek, ötekini yok etmektir. Sünneti diriltmek, bid'ati yok eder. Bid'ati diriltmek de, sünneti yok eder. İster hasene, yâni güzel desinler, ister seyyie, çirkin desinler, her bid'at, sünneti yok eder. Belki, bir bakımdan güzel denilmiş olabilir. Hiçbir bid'atin kendisi güzel olamaz. Çünkü Allahü teâlâ, sünnetlerin hepsini beğenir. Sünnetlerin zıddı ise, şeytanın beğendiği şeylerdir. Bugün, bid'atler, her yere yayılmış olduğundan, bu sözümüz çok kimseye ağır gelir. Fakat, âhırette, hangimizin doğru olduğunu anlayacaklardır. İşittiğimize göre, hazreti Mehdi, hükûmet sürdüğü zaman, dini yayarken ve sünneti diriltirken, bid'at işlemeye alışmış olan Medine'deki âlim, bid'ati güzel sandığı ve ibâdet olarak yaptığı için, hazreti Mehdi'nin emirlerine şaşarak, (Bu adam, bizim dinimizi yok etti ve milletimizi öldürdü) diyecektir. Hazreti Mehdi bu âlimi öldürecektir. Onun güzel sandığı bid'atin, kötü olduğunu bildirecektir...""MEKÂNIMIZ BURASIDIR!.."
Muhammed Hazin hazretleri vefât etmeden önce, Siirt'teki Firsaf köyünde şimdiki türbesinin yerini göstererek; "Vefâttan sonra mekânımız burasıdır. Hâlid bin Velid muhârebe sırasında çadırını buraya kurmuştur" dedi. 1890 (H.1308) senesinde vefât eden Muhammed Hazin, kalabalık bir cemâat tarafından daha önceden gösterdiği yere defnedildi. Bir sene sonra üzerine türbe yaptırıldı. Türbenin yapımı sırasındaki kazıda toprağın altından, birkaç ok ve kıvırcık saçlı bir şehid çıktı.