Ahmed Ziyâüddîn Gümüşhânevî hazretlerine talebesi oldu ve icazet alarak onun önde gelen halîfelerinden oldu. Birçok talebe yetiştirip hilâfet verdi. Gümüşhânevî Dergâhı postnişînliği vazîfesini tekke ve zâviyelerin kapatılmasına kadar sürdürdü. 1926 (H.1345) senesinde İstanbul'da vefât etti.
Bir dersinde şunları anlattı:
İyi biliniz ki, namaz dînin direğidir. Namaz kılan bir insan, dînini doğrultmuş olur. Namaz kılmayanın dîni yıkılır. Namazları, müstehap zamanlarda, şartlarına ve edeblerine uygun kılmalıdır. Bunlar fıkıh kitaplarında bildirilmiştir. Namazları cemâatle kılmalı, birinci tekbîri imâm ile birlikte almaya çalışmalıdır ve birinci safta yer bulmalıdır. (Câmiye geç gelip, birinci safa geçmek için, safları yarmak, cemâate eziyet vermek haramdır.) Bunlardan biri yapılmazsa mâtem tutmalıdır...
Kâmil bir Müslüman, namaza durunca, sanki dünyâdan çıkıp âhirete girer. Çünkü dünyâda Allahü teâlâya yaklaşmak, çok az nasip olur. Eğer nasip olursa o da zılle, gölgeye, sûrete yakınlıktır. Âhiret ise, asla yakınlık yeridir. İşte namazda, âhirete girerek, burada nasip olan devletten hisse alır. Bu dünyâda hasret ve firâk ateşi ile yanan susuzlar, ancak namaz çeşmesinin hayat suyu ile serinleyip rahat bulur. Büyüklük ve mâbûdluk sahrâsında şaşırmış kalmış olanlar, namaz gelininin çadır etekleri altında vuslatın (matlûba kavuşmanın) kokusunu duyarak hayrân olurlar.
Allahü teâlânın sevgili Peygamberi buyurdu ki: "Bir mümin namaz kılmaya başlayınca, Cennet kapıları onun için açılır. Rabbi ile onun arasında bulunan perdeler kalkar. Cennet'te olan hûriler onu karşılar. Bu hâl, namaz bitinceye kadar devâm eder."