Namazın Farz Olduğuna Inanmak Îmânın Şartıdır

“Âdem aleyhisselâmdan beri, her dinde bir vakit namaz var idi. Hepsinin kıldığı, bir araya toplanarak bize farz edildi. Namaz kılmak, îmânın şartı değil ise de, namazın farz olduğuna inanmak, îmânın şartıdır. Namaz, duâ demektir, İslâmiyetin emrettiği, bildiğimiz ibâdete, namaz (salât) ismi verilmiştir. Mükellef (yani, âkil ve baliğ olan her Müslümanın, her gün beş vakit namazı kılması farz-ı ayn’dır. Farz olduğu, Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde açıkça bildirilmiştir. Mirâc gecesinde, beş vakit namaz emrolundu. Mirâc, hicretten bir yıl önce, Receb ayının yirmiyedinci gecesinde idi. Mirâcdan önce, yalnız sabah ve ikindi namazı vardı.”
“Misâfirin, dört rek’at farzlar yerine, iki rek’at kılması lâzımdır. Mirâc gecesi, akşam namazı üç rek’at, öteki namazlar iki rek’at farz oldu. Medîne-i münevverede ikinci emirle, sabah ve akşamdan başkası dört rek’ata çıkarıldı. Hicretin dördüncü yılında bunlar, misâfir için, yine ikiye indirildi. Misâfir olmayan (mukîm) kimse için, öğle, ikindi ve yatsı farzları dört rek’at kaldı. Misâfirin bunları dört kılması günah olur. Mukîm oluncaya kadar, bunları iki rek’at kılar.”
İmâm-ı Nesefî “Kâfi” kitabında buyuruyor ki: “Bir kimse hüzünden, sıkıntıdan kurtulmak için, Allahü teâlâya kalbinden yalvararak, ondört secde âyetini (ezberden, ayakta) okuyup herbirinden sonra, hemen secde ederse, Allahü teâlâ, o kimseyi o dert ve belâdan korur. Son secdeden kalkınca, ayakta ellerini ileri uzatır. Kendisi ve bütün Müslümanların dünyâ ve dinlerine gelen belâdan, sıkıntıdan kurtulmaları, korunmaları, için duâ eder.”
Câmilerin efdâli Kâ’be-i muazzama, sonra bunun etrâfındaki (Mescid-i Haram), sonra Medîne-i münevveredeki (Mescid-i Nebî)’dir. Sonra, Kudüs’deki (Mescid-i Aksa), sonra, Medîne-i münevvere şehri yanındaki (Kubâ) mescididir. Mescid-i Nebî’nin yüz zirâ’ eni, yüz zirâ’ boyu vardı. Bir zirâ’ yarım metredir. Sonra, zamanla genişletildi. Şimdiki hâlinde de efdâldir.”