Nasipli Talebe Mevlânâ Yûsüf
"AHMED, MAHBÛBLARDANDIR"Üstâdı, hâce Bâki-billâh, çok defa: (Ahmed, murâdlardan ve mahbûblardandır) buyururdu. Çabuk ilerlemelerinin sebebi de, bu idi. Cihânı aydınlatan bir güneş gibi oldu. Hocası kendisine en yüksek makamlara çıktığını ve herkesi de çıkarabileceğini ve Allahü teâlâya yakınlıklarını müjdeledi ve kendisine buyurdu ki:
"Hocam Emkenegiden icâzet alıp Hindistâna dönüyordum. Sizin bulunduğunuz Serhend şehrine gelmiştim. Rüyâda bana, sen bir kutbun civârındasın, dediler ve kutub olan zatın şemâilini gösterdiler. İşte siz, o zatsınız. Yine Serhendden geçerken, gördüm ki, göklere kadar yükselen bir meş'ale yanmış, şarktan garba kadar bütün dünya, bu meş'alenin ışığından aydınlanıyordu. Bu meş'alenin ziyâsının gittikçe arttığını, birçok insanların bundan kendi mumlarını yaktıklarını müşâhede ettim. Bu rüyâyı, sizin dünyaya geleceğinize bir müjdeci, bir işaret biliyorum."
ÖYLE BİR TEVECCÜH ETTİ Kİ!..
Talebelerinden Mevlânâ Yûsüf hasta idi. Ölümü yaklaşmıştı. İmâm-ı Rabbâni, onu ziyârete geldi. Mevlânâ Yûsüf teveccüh ve himmet istedi. İmâm, murâkabe ile meşgûl olup, onu "fena" ve "bekâ" makamlarına kavuşturdu. O, bu hasta hâlinde, kalbindeki bu ilerlemeleri görüp, haber verdi. Yolu tamam eyledi ve aynı ânda ruhunu teslim etti...