Nene Hatun Ve kardeşi Hasan
BÜTÜN DADAŞLAR ORADAYDI...Nitekim, orduyla beraber kadını-erkeği, genci-ihtiyarıyla bütün Erzurum halkı; 8-9 Kasımda, ellerine geçirdikleri balta, satır, tırpan, kazma, ne buldularsa Moskof zulmüne karşı tarihimizin bir altın sayfasını daha yazmışlar ve düşmanı püskürtmeyi başarmışlardır. Yediden yetmişe bütün milletin ordusuyla kenetleşip düşman işgâlini bertaraf etmek için giriştiği mücadelelerinden biri daha şanla ve şerefle kazanılmıştır.
Arif Bey'in senâ ettiği kahraman kadınların başında ise, henüz hayatının baharını yaşayan Nene Hatun geliyordu.
Nene Hatun, Aziziye'de Moskof'a indirdikleri unutulmaz darbeyi ve efsanevi mücadelenin destanlaşan anlarını şöyle anlatıyordu:
"Muharebenin gürültüleri ile uyandık. Kocam baltasını kaptığı gibi dışarı fırladı. Biraz sonra bana dönerek; 'Ruslar tabyalara girmiş, sen çocuğa bak, arkamdan gelme. Biz, Rus'u durdururuz!..' dedi ve gitti... Bütün memleketin boşaldığı, herkesin Rus'u karşılamaya, vatanı kurtarmaya gittiği bugün, ben nasıl evde kalabilirdim?!. Minik yavrumu Allah'a emânet ederek, evde bulunan satırı aldım ve sel gibi akan kalabalığa karışarak tabyalara doğru koşmaya başladım... Mecidiye Tabyalarını aşıp düzlüğe indiğimiz zaman, düşmanın kulaklarımızı sağır eden tüfek ateşleri altında yaralanana, ölene bakmadan ileri atıldık...
"DÜŞMANI KOVDUK YA..."
Bazen satırla, bazen taşla vuruyor, önümüze çıkan her Rus'u devirerek tabyalara doğru ilerliyorduk. Asker kardeşlerimiz bir taraftan, biz bir taraftan tabyalara girdik... Bu arada tabyanın bir tarafında yaralı olan kardeşim Hasan'ı gördüm. Ağlayarak üzerine atıldım. Kardeşim Hasan 'Abla ağlama, anamız bizi bugünler için doğurdu. Ben de dedem gibi şehitlik mertebesine yükselmeyi her zaman istemiştim. Düşmanı kovduk ya, gayrısına gam yemem!' dedi ve gözlerini bir daha açmamak üzere yumdu..."