O Akıl Nerede Ki, Kemaline Erişsin
Herkese iyilik eden, vaktini, Allahü teâlânın kullarına O'nun dinini öğretmekle kıymetlendiren Kâdı Hamidüddin Nâgûri, insanlarla iyi geçinir, herkese iyilik ederdi. İnsanlara karşı çok merhametliydi. Onları Cehennemde ebedi azap çekmekten kurtarmak için durmadan çalışırdı. Hakka olan aşkını dile getirdiği şiirleri dilden dile dolaşır, güzel eserleri her cemiyette okunur, istifâde edilirdi.
Feridüddin Genc-i Şeker, huzûrunda kaside okunmasını emir buyurdu. Kaside okuyacak kimse bulunamadı. Talebelerinden Bedreddin'e emredip, Kâdı Hamidüddin Nâgûri'nin gönderdiği mektupları getirmesini söyledi. Bedreddin, mektup ve yazıları sakladığı çantayı getirip, önüne koydu. Eline gelen ilk mektubu Feridüddin hazretlerine verdi. "Ayakta oku" buyurdu. O da mektûbu okumaya başladı. Mektupta şöyle diyordu:
"Fakir, hakir, zaif, nahif Muhammed Atâ ki, dervişlerin bendesi, baş ve gözüyle onların ayaklarının tozudur."
Şeyh bu kadar dinleyince, kendine bir hâl ve zevk peyda oldu. Sonra bu mektupta bulunan şu rubaiyi okuttu:
O akıl nerede ki, kemaline erişsin,
O rûh nerededir ki, Celâline yetişsin,
Farz edelim ki, yüzünden perdeyi kaldırmışsın,
O göz nerededir ki, Cemâline erişsin.
Kâdı Hamidüddin hazretleri, zâhir ve batın ilimlerinde birçok talebe yetiştirdi. Kerâmetleri meşhûr oldu. Kıymetli eserler yazdı. "Tavâliüş-şümûs" adlı eserinde hakikât sırlarını anlattı...
Tasavvuf ve hakikatten nasibi olan bir aziz, bu zaif kula anlattı: Anadolu'daki hücrelerden birine girmiştim. Keskin görüşlü biri bana baktı ve hâlimden bir şeyler anlayıp, beni bir yere götürdü. Huşu üzere duran bir dervişin yanına vardık. Yanımdaki kimse, bana dönüp; "Bu aziz, oniki senedir Celâl'in müşâhedesindedir. Davet gelir diye ayakta hazır beklemektedir. Her seher vakti, aniden 'Hû' ismi, onun dilinden kulağımıza erişir. Hû ismini söyleyince, ağzından, yeni doğan güneş gibi bir nûr parlar" dedi.