Allahü lâ ilâhe illâ hüve: (O Allah ki ondan başka ilah yoktur.) Cemi noksanlardan münezzeh olan Allah öyle bir uludur ki, hakikati ve mâhiyyeti insanları hayrette bırakır. Kendisine kulluk edilmeye lâyık mabûdün bil-hak ve zikri ile kalbleri tezyîn etmeye müstahak ancak O’dur. Lâ ilâhe yani ilah denen şeylerin cinsinin hiçbir ferdi yoktur illâ hüve ancak O vardır.
Âyet-el kürsideki Allah lafzı celali; noksan sıfatlardan münezzeh ve kemâl sıfatlar ile muttasıf, sıfatlanmış demektir. Noksan ve kemal sıfatları, teşhis ve tarife insan aklı kâfi değildir.
El hayyül; Allahü teâlâ hayattadır diridir. Hayy idrak eden şey, faal olan şeydir. Yani hayat idrak ve faaliyet nispetindedir. İnsan idrak ve faaliyeti kadar insandır. En şerefli hayat meleklerin ve peygamberlerin hayatıdır. Hayy-i hakiki Allah celle celalühdür. Zira O’nun üstünde bir idrak ve faaliyet yoktur.
El-kayyûm; Kayyûm, her şeyi varlıkta durdurucu demek. Daimül-kıyamedir kıyâm, durdurmak demektir. Meselâ, bir taşı eline alıp havada durdurmak gibi. Taşın havada durması taşı elinde tutanın tutmasına bağlıdır. Tutmaktan bir an vazgeçerse taş havada duramaz.
Hayy ve kayyûm sıfatlarının sabit ve devamlılığını pekiştirmek için; Lâ te’huzühü sinetün ve lâ nevm. (O'nu ne uyuklama tutar ne de uyku) buyurmuştur. Kayyûmiyetini iyice pekiştiren ve tek ilâh olduğunun delili; Lehu mâ fissemâvâti ve ma fil'ard. (Göklerde ve yerde her ne var zerrelerden kürrelere hepsi O’nundur.) Men zellezî yeşfe’u ındehu illâ biiznih. (Hiçbir kimse O’ndan izin almadıkça şefâat edemez.) Ya’lemü mâ beyne eydîhim ve mâ halfehüm. (Bu mahlûkâtın gerek önündekilerini ve gerek arkalarındakileri hep o bilir.) Bütün mahlukâtının hilkatinden öncesini ve sonrasını ve mâziyi, istikbâli, dünya işlerini ve âhiret işlerini, her şeyi bilir.
Ve lâ yühîtûne bi şey’in min ilmihi illâ bi ma şae. (O’nun ilminden en küçük bir şey bütün mahlûkât bir araya gelse kavrayamazlar. Fakat o dilediği kimselere bildirir) Vesi’a kürsiyyühüssemâvâti ve’l erd. (Onun kürsüsü gökleri ve yeri kaplamıştır.) Ve Lâ Yeûdühû Hıfzuhümâ. (‘Onları korumak O’ na ağır gelmez.) Ve Hüve-l Aliyyül Azîm. (O, çok yüce, çok büyüktür.)