Rabbine, Onu Görür Gibi Ibâdet Et
Kardeşim, zamânımız talebesinin zaifliğinden, evliyâdan keşif ve kerâmet istediklerinden ve birinci asrı göz önünde tutmadıklarından bahseden mektubunuz geldi. Biliniz ki, başka şeyhlere meyli olan sefihleri, akılsız kimseleri talebe edinmeye lüzum yoktur. Akıllı ve muhlis kimselerden, bu işe tâlib olanları kabul etmelidir. Üzülmeyiniz. Allahü teâlâ hakiki hakimdir. Âl-i İmrân sûresi 31. âyetinde meâlen; "Ey Habibim! Onlara de ki, eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tâbi olunuz. Allah da sizi sever" buyurulması, bütün yollardaki sâliklerin, talebelerin maksadı olan Allahü teâlânın sevgisini ve rızâsını kazanmayı, Peygamber Efendimize (sallalahü aleyhi ve sellem) tâbi olmaya bağlı kıldı. O mütehassıs doktor, kulları gaflet ve günâh hastalıklarından kurtarmak için, ilâç ve perhiz yerinde olan emir ve yasakları gönderdi. Bu reçeteyi tatbik edip, uygun ilâçları alan, perhize riâyet eden sıhhat ve şifâ bulur. Kaçınan kendini ziyân ve telef etmiş olur.
Bu reçetenin bir sûreti, bir de hakikati vardır. Sûreti ile avâm Müslümanları hareket eder. Bu da, itikâdını düzelttikten sonra kitab ve sünnete uygun olarak amel edip, emir ve yasaklara uymakla olur. Karşılığı da Cennet'in nimetleri ve Cehennem'den kurtulmaktır. Hakikati ise havassa, seçkinlere mahsûs olup, kalblerin nûrlanması, parlaması ve nefslerin tezkiyesi, temizlenmesidir. Bunda bildirilmiş olan sûret bulunmakla berâber, riyâzet ve mücâhedelerde de vardır. Burada ele geçen, tecelli ve keşiflerdir. Sûrete imân ve İslâm, hakikate ise ihsân denir. Nitekim Hadis-i şerifte; "İhsân; Rabbine, onu görür gibi ibâdet etmendir." buyuruldu. Hakikatsiz sûret, derideki hastalıklara çâre bulmada, çıban ve yaralar üzerine konulan merhem ve ilâçlar gibidir. Yarayı iyileştirir, çıbanı geçirir. Elbette faydasız değildir. Hakikatin ise, sûretsiz hiç faydası yoktur. Belki o hakikat değil, mekr-i ilâhidir. Bundan Allahü teâlâya sığınırız.