Re­su­lul­lah â­şık­la­rı ­dar­da Kal­maz­lar!..

Re­su­lul­lah â­şık­la­rı ­dar­da Kal­maz­lar!..
EMA­NET BI­RA­KI­LAN AL­TIN­LAR...
Bir adam, ba­ba­ma sek­sen al­tın bı­ra­kıp ci­hâ­da git­miş­ti. "Bun­la­rı sak­la! Çok muh­taç ola­na da yar­dım ede­bi­lir­sin" de­miş­ti. Me­di­ne'de kıt­lık ol­du. Ba­bam, al­tın­la­rın hep­si­ni aç­lık­tan bu­na­lan­la­ra da­ğıt­tı. Al­tın­la­rın sa­hi­bi ge­lip is­te­di. Ba­bam, bir ge­ce son­ra gel de­di. Hüc­re-i sa­ade­te gi­dip, sa­ba­ha ka­dar Re­sû­lul­la­ha yal­var­dı. Ge­ce ya­rı­sı, bir adam ge­lip, "Uzat eli­ni!" de­miş, bir ke­se al­tın ve­rip, son­ra hiç gö­rün­me­miş­tir. Ba­bam al­tın­la­rı sa­yıp, sek­sen adet ol­du­ğu­nu gö­rün­ce, se­vi­ne­rek he­men sa­hi­bi­ne ver­miş­ti...
Ebül-Hayr Ak­ta, Me­di­ne'de beş gün aç kal­mış­tı. Hüc­re-i sa­ade­tin ya­nı­na ge­lip, Re­sû­lul­la­ha se­lâm ver­di. Aç ol­du­ğu­nu bil­dir­di. Bir ya­na çe­ki­lip uyu­du. Rü'yâ­da, Re­sû­lul­la­hın gel­di­ği­ni gör­dü. Sa­ğın­da Ebû Bekr-i Sıd­dik, so­lun­da Ömer Fâ­rûk ve önün­de Aliyy-ül Mür­te­zâ var­dı. Haz­re­ti Ali ge­lip, "Yâ Ebel Hayr! Kalk, ne ya­tı­yor­sun? Re­sû­lul­lah ge­li­yor" de­di. He­men kalk­tı. Re­sû­lul­lah ge­lip, bü­yük bir ek­mek ver­di. Ebül-Hayr di­yor ki: Çok aç ol­du­ğum için he­men ye­me­ye baş­la­dım. Ya­rı­sı bi­tin­ce uyan­dım. Ka­lan ya­rı­sı­nı elim­de bul­dum.
Ah­med bin Mu­ham­med So­fi di­yor ki: Hi­câz çöl­le­rin­de hiç­bir şe­yim kal­ma­dı. Me­di­ne'ye gel­dim. Hüc­re-i saa­det ya­nın­da Re­sû­lul­la­ha se­lâm ver­dim. Bir ya­na otu­rup uyu­dum. Re­sû­lul­lah gö­rü­nüp, "Ah­med gel­din mi? Avu­cu­nu aç!" bu­yur­du. Avu­cu­mu al­tın­la dol­dur­du. Uyan­dım. El­le­rim al­tın do­lu idi...

EDE­BE UY­GUN GÖ­RÜN­ME­SE DE!..
Re­sû­lul­la­hın âşık­la­rın­dan sa­dır olan söz­ler, ede­be uy­gun gö­rün­me­se de, bun­la­ra bir şey de­me­me­li­dir...
Âşık­lar­dan bi­ri, Kabr-i sa­ade­tin ya­nın­da, her sa­bah ezan okur, "na­maz uy­ku­dan da­ha iyi­dir" der­di. Mes­cid-i Ne­bi hiz­met­çi­le­rin­den bi­ri­si, "Re­sû­lul­la­hın hu­zu­run­da ter­bi­ye­siz­lik ya­pı­yor­sun!" di­ye­rek, bu­nu döv­dü. Bu da, "Yâ Re­sû­lal­lah! Yük­sek hu­zu­ru­nuz­da adam döv­mek, söğ­mek, edeb­siz­lik sa­yıl­maz mı?" de­di. Bi­raz son­ra dö­ven kim­se­nin felç ol­du­ğu, eli aya­ğı tut­ma­dı­ğı gö­rül­dü. Üç gün son­ra da öl­dü. Bu­nu, hâ­fız Ebül-Kâ­sım ki­ta­bın­da yaz­mak­ta­dır. "Sâ­bit bin Ah­med Bağ­dâ­di de bu­nu gör­dü" de­mek­te­dir

Günah Işlemek, Ölümü Unutmanın Alâmetidir

Vehbi Tülek

Ahiret Yolculuğundan Gâfil Olan Zavallıdır!

Vehbi Tülek

İnsanla Hayvan Arasını Ayıran Fark Edeptir!

Vehbi Tülek

Beni Sâlih Duânızdan Unutmayın Efendim

Vehbi Tülek

Bütün Mahlûklar, Allahü Teâlânın Kudretindedir

Vehbi Tülek