Rebî Bin Haysem
"ÖLÜMDEN HAYIRLISI YOKTUR!""Bir âlim, nasıl olur da ilmine riyâ, gösteriş karıştırabilir? Çünkü o, Allah'ın rızâsı olmaksızın elde edilen ilmin, başından bozuk olduğunu bilir. O halde bozuk, bâtıl olan bir şeyle insanlara nasıl gösterişte bulunabilir?"
"Dünyâ ehlinden bir kimsenin hüznü, Müslümanın hüznünden daha fazla olamaz. Çünkü mümin, hayatta lâzım olacak nafakasını kazanmak hususunda, dünyâ ehlinin çektiği hüzün ve meşakkatlere katlanmaktadır. Bir de onun, dünyâ ehlinden fazla olarak âhiretini kazanmak hüzün ve kederi vardır."
"Bir kimsenin, dininde sağlam bir bilgisi olmadan, Müslümanlardan uzakta kalması hiç doğru değildir. Dini bilgileri öğren sonra uzlet et!"
"İnsanın beklediklerinden, ölümden daha hayırlısı yoktur."
"Bir mezarlığa uğrayıp da, oradakilere duâ etmeyen ve kendini düşünmeyen kimse, hem kendine, hem de kabirdekilere ihânet etmiş sayılır."
"Bütün namazlarımda, okuduğumdan başka bir şey düşünmem!"
"İnsanlar iki sınıftır: Bir kısmı mümindir. Ona eziyet etme! Bir kısmı da câhildir. Onu hiç karşına alma!"
Bâzan kendi kendine şöyle derdi: "Ey Rebi! Dağlar ve yeryüzü müthiş bir sarsıntı ile sarsılıp parça parça dağılarak kıyâmet koptuğu zaman, senin hâlin nice olur?.."
Bu mübarek zata "Nasıl sabahladın?" diye sorulduğunda, "Zayıf ve günahkâr olduğumuz halde sabahladık. Rızkımızı yiyor ve ecelimizi bekliyoruz" derdi...
"KENDİNE NASİHATÇİ OL!.."
Bir arkadaşına yazdığı mektubunda şöyle diyordu:
"Ey kardeşim! Kendine nasihat eden yine kendin ol. Bir noksanın olduğu zaman, kardeşlerinin seni uyarmalarını bekleme! Bu güzel haslet, artık kendisine vedâ edilen bir şey oldu. Vesselâm."
"İnsan ölüm zamanından önce nasıl yaşarsa, rûhunu o hâl üzere teslim eder. Ben mala, paraya karşı çok ihtirâslı ve insanları çok çekiştiren bir adamı hastalandığında ziyâret etmiştim. Son anlarını yaşıyordu. Yanında otururken, onun duyup okuması için 'Lâ ilâhe illallah' kelime-i tevhidini okuyordum. O ise, her defasında para saymakla meşgul oluyordu."