“reis-ül-kurrâ” İmâm-ı Âsım
Sesi çok güzeldi...İmâm-ı Âsım, Kûfe'de "Reis-ül-kurrâ" idi. Kur'ân-ı kerimi, Peygamberimizden öğrenildiği şekilde en güzel okuyan âlimlerin başıydı. Sesi de çok güzeldi. Her kelimenin, her harfin hakkını verirdi. Kur'ân-ı kerimin belâgat ve fesahatini, yüce mânâsını canlandırmak hususunda öyle güzel bir edası, öyle bir okuyuş tarzı vardı ki, eşine çok az rastlanırdı.
İmâm-ı Âsım'ın kırâat usûlü, talebelerinden iki râvisi vasıtasıyla yayılmıştır. Bunlardan Hafs bin Süleymân'ın rivâyeti ile gelen kırâat usûlü, bilhassa memleketimizde ve birçok İslâm memleketinde yaygındır. Memleketimizde yetişen tecvid âlimlerinden Molla Abdurrahman Kurrâbaşı (veya Karabâşi), "Karabaş Tecvidi" adı ile bilinen Türkçe eserinde "... Kırâat-ı Âsım ve rivâyet-i Hafs" ifadeleri ile Onun ismini yâd etmektedir.
İmâm-ı Âsım, kelâm ve fıkıh ilminde de, devrinin âlimleri arasında yer almaktadır. Onun lügat ilminde ve Arapça'nın gramer bilgisi olan Nahv'de de yüksek bir yeri vardır.
İmam-ı Âsım, gözlerini kaybetmiş, âmâ olmuştu. Talebesi Şu'be diyor ki: "A'meş ve Ebû Husayn gibi hocam Âsım da, gözlerinden mahrumdu. Bir gün, birisi elinden tutup götürürken çok tehlikeli bir vaziyette düştü. Hocam, kendisini düşüren kimseyi üzecek bir tek söz söylemediği gibi, o kimseyi üzmemek için duyduğu acıyı, ıstırabı bile hissettirmedi."
"Ona mahsus bir özellik"
Yine talebesi Ebû Bekir Şu'be diyor ki: "Hocam Âsım vefât ederken yanında bulundum. Kur'ân-ı kerim tilâvetiyle meşguldü. Kulak verip dinledim. Namazdaki gibi tam olan kırâat ile bir âyet-i kerimeyi tekrar ediyordu. Onun bu halinden, Kur'ân-ı kerim okumada tam ve mükemmel olarak, en güzel bir şekli, kendisi için bir seciyye, ona mahsus bir özellik olduğunu anladım."