Rum Kayserinin Kızı
"Beni nereden tanıyorsunuz?""Bunda bir hikmet olsa gerektir" deyip içeri girdim. Odada Kayser'in kızını gördüm. Bana bakarak:
-Ey İbrâhim-i Havvâs! Hoş geldiniz, dedi. Ben, hayret ederek;
-Beni nereden tanıyorsunuz? diye sorunca;
-Cânımı cânâna teslim etmek istedim ve Hak teâlâdan sevdiği bir kulunu yanımda bulundurmasını niyâz ettim. Üzülme, yarın İbrâhim-i Havvâs dostumuz sana gönderilir, diye gaipten bir nida geldi, dedi. Bunun üzerine ona;
-Peki hastalığınız nedir? diye sorduğumda şu cevabı verdi:
-Bir gece dışarı çıkıp, ibret nazarı ile gökyüzüne baktım. Allahü teâlâ hazretleri, beni benden aldı. Kendimden geçtim. "Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah" sözleri dilime, mânâsı kalbime geldi. Bu sözleri dilimden düşürmez oldum. Bu sebepten hâlime delilik, bana da deli, dediler. O zaman ben;
"Sizin diyârda ne vardır?"
-Bizim diyâra gelmek ister misin? diye sorunca, bana;
-Sizin diyârda ne vardır? dedi. Ben de;
-Mekke, Medine, Beytülmukaddes vardır, diye cevap verdim. Bunun üzerine bana;
-Sağ tarafına bak, dedi. Baktım, bir düzlükte Mekke, Medine ve Beytülmukaddes'i karşımda duruyor gördüm. Az sonra bana:
-Ey İbrâhim-i Havvâs! Vakit yaklaştı, istek ve arzu haddi aştı, dedi ve Kelime-i şehâdet getirerek rûhunu teslim etti...
Orada bulunanlara sorduğumda, Kayserin kızının çok cömert olduğunu ve etrafındakilere elinden geldiğince ikramlarda bulunduğunu öğrendim..."