Şâh Muhammed Çelebi
Allahü teâlâ, hayy, alim, kadir ve mütekellim olarak ve sonsuz zamânlarda, hep hâzır ve nâzırdır. Hayât, ilim, kudret ve kelâm sıfatları zamânsız ve mekânsız olduğu gibi, hâzır ve nâzır olması da, zamân ile ve mekân ile değildir. Allahü teâlânın sıfatlarının hepsi böyledir. Böylece, hiçbir şey, Onun gibi değildir. Allahü teâlânın sıfatları, hep vardır. Önleri ve sonları, yokluk değildir. Meselâ, hâzırdır ve bu hâzır olmaktan önce, gâib değil idi. Bundan sonra, bir hayâtsızlık, yani ölüm, câhillik olmayacağı gibi, gâib olmak da, olmaz. Çünkü sıfatları da, kendi gibi ezeli ve ebedidir. Yani, hep vardır. Hiçbir kimsenin sıfatları, Onun sıfatlarına benzemez.
Melekler ve Peygamberlerin "aleyhimüsselâm" ve evliyânın rûhları ve sâlih mü'minlerin rûhları, her kim nerede ve ne zamânda ve her ne hâlde çağırırsa, orada bulunur, yardım ederler. Hızır aleyhisselâmın, sıkıntıda olanların imdâdına yetişmesi böyledir. Fahr-i âlemin "sallallahü aleyhi ve sellem", ümmetinin her birine, hele ölüm zamânında, imdâda yetişmesi de böyledir. Azrâil aleyhisselâm, rûh [cân] almak için her ânda, her yere gelmesi de, böyledir.
"HÂZIR OLMAK" NE DEMEK?
Her Mürşid-i kâmilin, talebesine yetişmesi de böyledir ki, bunlar zamânlı ve mekânlıdır. Ezeli ve ebedi olarak değildir. Devâmlı da değildir. Hâzır olmalarından önce, yok idiler. Bir zamân sonra da, oradan tekrâr yok olurlar. Allahü teâlânın hâzır olması ile, rûhların hâzır olması arasında çok fark vardır. Allahü teâlânın hâzır olması gibi, kimse hâzır değildir. Allahü teâlânın sıfatlarının hepsi de böyledir. Ne bir melek, ne bir nebi ve ne de resûl ve veli ve sâlih, cenâb-ı Hakkın hiçbir sıfatına ortak değildir...