Şeyh-ül-hızâmiyye
Bid'at, sünnete [yâni, Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği din bilgilerine] muhâlif olan, ters düşen, itikat, amel ve sözler demektir. Allahü teâlâ, kullarını kendisine ibâdet etmek için yarattı. İbâdet, züll ve zillet demektir. Yâni, insanın Rabbine, mâbuduna, hakir olduğunu, âciz, muhtaç olduğunu göstermesidir. Bu da, her aklın, nefsin ve âdetlerin güzel ve çirkin dediklerine uymayıp, Rabbin güzel ve çirkin dediklerine teslim olmak ve Rabbin gönderdiği Kitaba ve Peygamberlere inanmak ve bunlara tâbi olmak demektir. Bir insan, bir işi, Rabbinin izin verdiğini düşünmeden, kendi görüşü ile yaparsa, Ona kulluk yapmamış, Müslümanlığın icâbını yerine getirmemiş olur. Bu iş, itikatta, inanmakta ise ve inanılması lâzım olduğu söz birliği ile bildirilmiş olan şeylerden ise, bu inanışı (Küfre sebep olan Bid'at) olur. Bu iş, itikatta olmayıp da, yalnız dinden olan sözde ve işte kalırsa, fısk, büyük günah olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse, dinde olmayan bir şey meydana çıkarırsa, bu şey reddolunur.) Bu hadis-i şerif gösteriyor ki, dinden olmayan bir itikat, bir söz, bir iş, bir hâl ortaya çıkarılır ve bunun din ve ibâdet olduğuna inanılırsa, yâhut İslâmiyetin bildirmiş olduklarında bir ziyâdelik veya noksanlık yapılırsa ve bunu yapmakta sevap beklenirse, bu yenilikler, değişiklikler, (Bid'at) olur. İslâmiyete uyulmamış, ona iman edilmemiş olur.
Dinde, ibâdette olmayıp, âdette olan yenilikler, yâni yapılırken sevap beklenilmeyen değişiklikler bid'at olmaz. Meselâ, yemekte, içmekte, binme ve taşıma vâsıtalarında, binâlarda yapılan yenilikleri, değişiklikleri dinimiz reddetmez. Enes bin Mâlik, bir gün ağlıyordu. Sebebi sorulduğunda, "Resûlullahtan öğrendiğim ibâdetlerden, değiştirilmemiş bir namaz kalmıştı. Şimdi, bunun da elden gittiğini görüyor, bunun için ağlıyorum" dedi. Yâni, şimdiki insanların çoğu, namazın şartlarını, vâciblerini, sünnetlerini, müstehablarını yerine getirmiyor, mekruhlarından, müfsidlerinden, bid'atlerinden sakınmıyorlar. Onun için ağlıyorum dedi...