Şeytanın hîlelerine aldanmamak, bu hususta çok dikkatli olmak gerektiğini şöyle anlatmıştır: "Kim bir fenâlık yapar veya nefsine zulmeder de Allah'tan mağfiret dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı, çok merhametli bulur" meâlindeki Nisâ sûresinin yüz onuncu âyet-i kerîmesi nâzil olunca, İblis (şeytan) korkunç bir sesle feryat etti. Sesi öyle yüksek çıktı ki, yeryüzündeki bütün askerleri işitip, yanına geldiler ve; "Nedir bu hâlin? Bu şiddetli feryâdın sebebi nedir?" diye sordular. O da; "Benim hîlelerim ile bu ümmete işlettiğim günahların af ve mağfireti hakkında Muhammed'e bir âyet nâzil oldu" dedi. Askerleri bunun hangi âyet olduğunu sorunca, Nisâ sûresi yüz onuncu âyetini onlara okudu. Sonra şöyle dedi:
"Bu âyette Allah istiğfâr edenlere af ve mağfiretini vâd etti. Allah'ın vaadinde dönmek yoktur. Şimdi düşünün. Acabâ buna bir hîle yolu bulabilir misiniz?" Onlar; "Hayır, biz böyle bir hîle yolu bilmiyoruz" dediler. Bunun üzerine şeytan onlara; "Hele siz gidip biraz düşünün. Belki bir hîle yolu bulabilirsiniz. Bu arada ben de düşüneyim" dedi...
Şeytanın askerleri oradan ayrıldıktan bir süre sonra, şeytan yine bir nâra attı. Bütün askerleri tekrar toplanıp geldi. Şeytan onlara; "Bir yol bulabildiniz mi?" diye sorunca, onlar; "Hayır!" cevâbını verdiler. Şeytan; "Ben bir hîle yolu buldum" dedi. Avânesi bunun ne olduğunu sorunca şöyle dedi:
büyük Peygamber âhirete intikâl ettikten sonra, ümmetine güzel amel sûretinde çeşitli bid'atler işletelim. Bunları ne Peygamberler, ne halîfeleri ne de Eshâbı yapmış olsun. Böyle amelleri onlara güzel göstermek sûretiyle, onlar o bid'atleri sünnet sanıp ısrârla üzerine düşüp yaparlar. O yaptıkları amelden de tövbe ve istigfâr etmezler. Bu işledikleri bid'atlerle onların Cehennem'e girmelerini sağlar, murâdınıza erersiniz" dedi.
Allahü teâlâ cümlemizi şeytanın şerrinden muhâfaza eylesin. Âmin!