Gençlik, ömrün en kıymetli zamanıdır. İnsanın sıhhatli, kuvvetli olduğu zamandır. Bu zaman, her gün geçiyor, azalıyor. Erzel-i ömür olan ihtiyârlık yaklaşıyor. Yazıklar olsun ki, en şerefli, en lüzûmlu iş olan, marifetullahı kazanmayı, hayâl olan erzel-i ömre bırakıyorsun. En şerefli olan zamanlarını, en zararlı, en kötü şey olan, nefsin arzularına kavuşmak için sarf ediyorsun. Peygamberimiz, (Yarına yaparım, yarına yaparım diyenler, aldandı) buyurdu. Allahü teâlâ, insanları ve cinleri (Marifetullaha) ve Allahü teâlânın rızasına, sevgisine kavuşmak için yarattı. Nefislerimizin arzuları peşinde koşan biz ahmaklar, ne zaman aklımızı başımıza toplayacağız? Ne zamana kadar, bu nîmetten mahrum kalacağız? Nefsi ve şeytanı sevindirmeye ve Allahü teâlânın rızasından mahrum kalmaya ne kadar devam edeceğiz? Dünya lezzetleri nefsin arzularıdır. İnsânın, Allahü teâlânın marifetine kavuşmasına mâni olan en kuvvetli düşman da, nefsin arzularıdır. Bu arzular bitmez ve tükenmez. Hepsi de çok zararlıdır. (Maksûdün, mâbudundur) sözü meşhûrdur. (Nefslerinin arzularını ilah edinenleri görmedin mi?) âyet-i kerimesi, bu sözümüzün vesikasıdır. [Marifetullah, Allahü teâlânın zâtını ve sıfatlarını tanımak demektir. Zâtını tanımak, anlaşılamayacağını anlamaktır. Sıfatlarını tanımak, mahlûkların sıfatlarına benzemediklerini anlamaktır. Allahü teâlâ, dünya lezzetlerini yasak etmedi. Bunların, azgınca, taşkınca, zararlı olarak kullanılmasını yasak etti.]
İnsâna gelen marazlar, elemler, takdîr-i ilâhî ile gelmektedir. Râzı olmak lâzımdır. İbâdetlere devam, elemlere, hastalıklara sabr edilmelidir. Allahü teâlânın kereminden âfiyet beklemelidir. Mahlûklardan birşey beklememeli, herşeyin Hak teâlâdan geldiğini bilmelidir. Derdlerden, elemlerden kurtulmak için duâ ve istigfâr etmelidir. [Te'sîri, faydası kat'i olan sebeplere yapışmalı, sebeplerin te'sîrini Allahü teâlâdan beklemelidir.] Onun takdîri, irâdesi olmadıkca, kimse kimseye zarar veremez. Bununla berâber, sebeplere yapışmak, Peygamberlerin yoludur.