Seyyid Alâeddîn Ali Semerkand
"MÜRŞİD KİME DENİR?"Bir gün talebeleri; "Hocam, mürşid kime denir?" diye sordular. Bunun üzerine; "Kitâbullaha yapışıp hayır yollarına giden ve hayra erişip eriştirendir" buyurdu.
Bir gün de şöyle sordular:
"Kimlerin sohbetinden kaçınalım hocam?"
Buyurdu ki: "Dünyâyı sever, malı sever ve makâmı sever... Bunlar âlim için rüsvâylıktır. Böyle olanlardan kaçın!"
Bu mübarek zatın çok kerameti görülmüştür... Kendisini çok seven talebelerinden biri, bir gün yola çıkmıştı. Yolda onu bir eşkıyâ öldürmek istedi. Tam o sırada eşkıyâya;
"Bütün eşyâm param, neyim varsa senin olsun. Beni serbest bırak, öldürme" dedi. Eşkıya;
"Onlar nasıl olsa benim olacak benim maksadım seni öldürmektir" dedi. O zât o anda hocasını hatırladı ve şöyle yakardı:
"Yâ Rabbi! Kudretinle hocam Seyyid Alâaddin hazretlerinden bana yardım ulaştır!"
Dua bittikten sonra, eşkıyâ o zâta üç kere bıçağı çaldı ise de, Allahü teâlânın izniyle ve Alâeddin Ali Semerkandi'nin himmeti bereketiyle bıçak kesmedi. Bunun üzerine eşkıyâ bıçağın keskin olup olmadığını denemek için büyük taşa vurdu. Taş ikiye ayrıldı. Tekrar o zâtı kesmek istedi, fakat bıçak yine kesmedi. Eşkıyaya;
"BU SIRRI KİMSEYE SÖYLEME"
"Ey kişi! Benim bir aziz hocam var. Onun bereketiyle beni öldüremezsin" dedi. Eşkıyâ bu sözü duyar duymaz kızıp;
"Görelim bakalım hocan seni elimden kurtarabilecek mi?" dedi ve elindeki bıçakla tekrar saldırdı. Fakat o anda, âniden uzaktan elinde mızrağı olduğu halde beyaz bir ata binmiş, yeşiller giymiş bir zât yıldırım gibi geldi ve eşkıyâya öyle vurdu ki, mızrağın ucundan kıvılcımlar çıktı. Eşkıyâ o anda can verdi.
Atlının mübarek hocası olduğunu anlayan talebe, Zeyne'ye gelince, başından geçenleri henüz anlatmamıştı ki, Alâeddin Ali Semerkandi hazretleri ona;
"Ben hayatta iken sırrımı kimseye söyleme, sakla!" buyurdu.