Sözün Fazlası Mı Yemeğin Fazlası Mı Daha Zararlıdır?
Kendisi anlatır: Hocam Ebû Muhammed Berbehâri'den işittim. Zünnûn-ı Mısri anlattı:
"Tahertli (Mısır'da Rüstemilerin başşehri olmuş bir şehir) bir kimseyi yanımda çok övdüler. Gidip onu buldum. Adama yanaşınca, benden uzaklaşmaya çalıştı. Ben de peşinden şöyle seslendim:
-Ey cenab-ı Haktan her istediğine kavuşan insan, sözü uzatmayacağım. Bana bu mertebeye nasıl kavuştuğunu anlat!
Bana döndü ve;
-Ey genç! Allahü teâlâ, tövbe etmeden önce işlediğim günahlardan dolayı beni cezalandırmakta acele etmedi. Bana mühlet verdi. O'na ibâdet etmeye başlayınca da, bana verdiği nimetini O'na yöneldiğimde, beni kendine yaklaştırdı ve rızâsına kavuşacak işleri yapmamı nasib etdi. O'ndan yüz çevirecek olduğum zaman, beni kendisine çağırdı. Durduğum zaman, beni kendisine rağbet ettirdi ve ihsânda bulundu. Bundan daha büyük ikramı kim ümid edebilir? deyip yanımdan uzaklaştı..."
Yine kendisi anlatır: Bir gün evime, elinde Kur'ân-ı kerim bulunan bid'at ehli bir adam geldi. Peygamber efendimizin (aleyhisselâm) mübârek arkadaşlarına dil uzatıyordu. Elindeki Kur'ân-ı kerimi açtı. Ahzab sûresi otuzüçüncü âyet-i kerimesinin baş tarafını okuyup, mushafı kapattı. Arkasından da "Aişe (radıyallahü anha), niçin bu âyet-i kerimede emredildiği gibi evinde oturmayıp da, Cemel hadisesine karıştı?" diye sordu. Ben de, "O, evinden çıkmadı" dedim. "Nasıl?" diye sordu. "Çünkü o, mü'minlerin annesidir. Evladının bulunduğu her yer onun evidir. O da müminlerle beraberdi" dedim. Adam cevap veremeyip evimi terk etti.
Hocam İbn-i Beşşâr'a, "Sözün fazlası mı daha zararlıdır, yoksa yemeğin fazlası mı?" diye sordum. "Elbette sözün fazlası daha zararlıdır. Çünkü, fazla yemeğin sıkıntısı çabuk geçer, fazla sözün zararı ise devamlıdır" diye cevap verdi.