Hemen çadırın yanına koştum. Çadırın kapısına vardığımda, Mehmed Emin Tokâdi hazretlerini çadırın kapısında gördüm. Şefâat istiyenleri çadırın içine götürüp, getiriyor du. Çok şaşırdım. Biz bu zâtı anlayamamışız diye çok üzüldüm. O anda elleri bağlı birini çadırın kapısına doğru getirdiklerini gördüm. "Bu kimdir?" diye sorduğumda, Sultan Ahmed'dir dediler. Sonra çadıra yaklaşıp, Mehmed Emin Tokâdi hazretlerine teslim ettiler. O da önüne düşüp çadırın içine girdiler. İçeride Peygamber efendimiz kendisine iltifât buyurdu. Çadırdan çıktıklarında Mehmed Emin Tokâdi hazretleri; "Şefâat buyurulup affolundun, müjde olsun!" diye bağırdı. Dışarda sultanlara mahsus süslü bir at duruyordu. Mehmed Emin Tokâdi hazret leri, sultânı tâzim ve hürmetle çadırdan çıkarıp, bekleyen süslü ata bindirdi. Etraftakilerin tebrikleri arasında, süratle oradan uzaklaştı.Bu rüyâyı gördükten sonra ertesi gün talebelere hat dersi veriyordum. Mehmed Emin Efendi bâzı günler teşrif ederdi. O gün de dershânemizi teşrif etti. Hemen karşılayıp elini öptüm. Bu sırada bana; "Hoca Efendi, akşamki seyrâna ne dersin?" buyurdu. O gece gördüğüm rüyâyı hatırlayıp ağlayarak ellerine kapandım. Mehmed Emin Efendi de ağladı. Sonra şükredip bana; "Ben hayatta iken bu gibi ilâhi sırları yayarak, bizim hâlimizi teşhir etmene rızâ göstermem. Vefâtımdan sonra anlatmanda bir mahzûr yoktur." buyurdu. Vefâtına kadar bunu kimseye anlatmadım. Vefâtından sonra güzel vasıflarını ve üstünlüğünü yâd etmek bakımından yeri geldikçe nakleder oldum."