Hoca Saadettin Padişah'ın yanındadır. Sultan Mehmed, Ösek önlerinde Rumeli Beylerbeyi Sokolluzade ve Kırım Kuvvetleri ile buluşur. Bazı vezirler padişahı gayrete getirir Viyana'yı kuşatmayı teklif ederler. Hocaefendi mükemmel bir tarihçidir, geçmişi iyi bilir. "Hayır!" der, "Bunu daha önce denedik. Avusturyalılar Almanya içlerine çekiliyor ve bizim muhasaradan yıldığımız demlerde düşüyorlar tepemize. Bana sorarsanız Eğri kalesini alalım. Avusturya ile Romanya'yı ayıralım. Öyle de olur. Osmanlılar Eğri kalesini alıp Romanya'dan gelebilecek yardımlara mani olurlar. Ancak Avusturyalılar hâlâ çok güçlüdürler ve Haçova denilen meydanda yerlerini alırlar. Yanlarında Arşidük Maksimilyan gibi becerikli bir komutan, seçme Macar ve Alman askerleri vardır.
Mehmed Han'ın bünyesi çok zayıftır ve aylar süren yolculuk padişahı eritip bitirir. Birileri yine fısıldamaya başlarlar. "Aman Efendim!" derler, "Sıhhatinizden endişedeyiz, yetkilerinizi sadrazama devredin, dönün geri." Hoca Saadettin ise "Yoldan bizar olmayan var mı ki?" der, "Meşakkatsiz zafer kazanıldığı nerede görülmüş. Bir kale feth etmekle yılanın kuyruğuna bastınız, artık başını ezmeden dönemezsiniz geri!" Hoca Saadettin dahasını yapar, Kur'an-ı kerimi açar ve "Düşmanlarınız aman dileyip silahlarını terk edinceye kadar onlarla savaşın. Hasmınıza sırtınızı dönmeyin!" mealindeki ayet-i kerimeleri okur. Padişah hakikaten bitkindir. At üzerinde duracak mecali yoktur. Hoca Saadettin olmasa bir gün ordugahta durmayacaktır ama... İkbâl hesabı olanlar "Ah canım sultanım, siz bu hallere düşecek insan mıydınız" diye ağıtlar yaka dursun, mübarek, padişaha "Bu güne kadar bir sultanın gaza meydanından çekildi ği görülmemiştir!" diye çıkışır, "Siz Osman Gazi neslisiniz. Ecdadınızın ruhunu incitemezsiniz!" Ve gelir dayanır muharebe günü. İki ordu Haçova'da yerlerini alırlar ve cenk başlar. Zırhlı düşman süvarileri direkt merkeze yüklenirler. Çelikten dalgalar saflarımızı kağıt gibi ezerler. Öyle ki padişah otağına girmek üzeredirler. Sultan Mehmed, Efendimizin (sallallahü âleyhi ve sellem) hırkasına bürünür ve imdadı ilahi için yalvarır. Bu arada sağ cenah tamamen dağılır ve haçlılar ordugahı yağmalamaya başlarlar. Hatta Cephane sandıklarının üstüne çıkarlar. Padişah ağlamaklıdır, Hoca Saadettin'e döner. "Peki Hocam" der, "Şimdi ne yapsak gerek?" Sesinde teessür vardır… Belki de biraz teessüf. Mübarek eriyip giden safları görmez bile. Bir bildiği olan insanların rahatlığı ile "Bu cenk halidir" der, "Siz gönlünüzü hoş tutun, Zafer ehl-i İslâmındır!" Ama manzara hiç de öyle görünmez. Haçlılar çadırlara girerler ve askerimizde panik başlar. Hoca Saadettin kargaşanın ortasına koşar. Geri hizmetlere bakan aşçı, yamak, deveci, katırcı takımını toplar ve haçlılara tava, kepçe, kamçı, değnek öyle bir saldırırlar ki, bir anda kavganın seyri değişir. Nitekim Çağalazade komutasındaki süvariler pusudan çıkar, hücuma geçerler. Osmanlı'nın sağ kolunu bozan düşmanı bataklıklara sokarak helak ederler. Haçlılar bu savaşta tam 50,000 seçme askerlerini kaybeder. Silahları ve hazineleri Osmanlıların eline geçer. Tarihçi Hammer sebep ve neticelerini ortaya dökerek der ki: Bu zafer Osmanlı için öyle kıymetlidir ki, ne Mohaç, ne de Çaldıran onunla mukayese edilemez. Öyle ki Avusturya diye bir devlet kalmaz, imparator yıllarca asker bulamaz. Hoca Saadettin sefer dönüşü kendini kitaplarına ve sevenlerine verir. Ulemanın kutbu haline gelir ve ilerde her biri birer Hoca Saadettin olacak onlarca talebe yetiştirir. Hoca Efendi benzeri az bulunan bir tarihçidir. "Tac üt Tevarih" adlı eseri bir hazinedir. Mehmed Han, Hocasının himmetini unutamaz. Bostanzade Mehmed Efendi'nin vefatı üzerine onu Şeyhülislâm yapar. Hoca Saadettin insanlarla iç içedir. Türkçe sorana Türkçe, Arabi sorana Arabi cevap verir. Mübarek, güleryüzlü ve latifelidir. İnsanları eğlendirerek eğitir.Hoca Saadettin Alemlerin Efendisi gibi, o hikmetli eşiğe takılır. Tam 63 yaşında vefat eder. O sıra Ayasofya camiinde bir hatim cemiyetindedir. Mübarek yaşadığı gibi ölür ve elbette öldüğü gibi haşr olunur.