Tahsin Kaptan Ve Mülazım Yusuf...
"BİRAZ SONRA ÖLECEĞİM!.."Derhal yanına gittim. Genç bir zabit, ağır yaralı. İsmi Yusuf Efendi idi. Kendisiyle kısa bir konuşma yaptım. Bana "Biraz sonra ruhumu teslim edeceğim, cenazemi almaya hocam gelecek, ona teslim edin" dedi. Sadece dudakları tesbih ediyordu...
Yusuf Efendi sessizlik içinde uçup gitmişti... Canı teninden ayrılmış, nefes yok, nabız yoktu. Sadece uyuyor gibiydi. Onu kamarama taşıtıp kapıyı kapattım...
İstanbul'a geldik... Sirkeci Rıhtımı'na yanaşacağım. Hadi dedim. Yusuf Efendi'yi son bir kez daha göreyim. Kapıyı açtım, kamara gül kokusu içinde. Bir de ne göreyim, her yanı nurla kaplı, sanki tebessüm ediyor gibiydi. Sağında ve solunda güzellikleri dille ifade edilemeyecek iki zat oturmuş, Kur'ân-ı kerim okuyorlardı. Beni görünce kayboldular. Bu gördüklerim akıl ölçülerine uymuyordu. İhsan deryası içinde yüzüyoruz da bu yüzden suyun başını hiç düşünmüyorduk...
ÇEVRE YOLU YAPILIRKEN...
Ve yıl 1971... Karayolları İstanbul'da Çevre yolları inşasına başlamış. Planlanan güzergâha göre Edirnekapı Şehitliği'nin bir kısmından da yol geçecektir. Fakat burada Çanakkale Savaşlarının aziz ve ulvi bazı şehitleri de yatmaktadır.
O tarihte Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü 1. Grup Şefliği'nde inşaat sürveyanı olarak görev yapan Ahmet Yenel'i dinleyelim:
"Çevreyolu ve tünelinin geçiş yapacağı istikamette, Edirnekapı Mezarlığı bulunmakta. Ne aksi tesadüf ki Çanakkale Şehitleri'nin gömülü kısmı da tam yolumuzun üzerinde, mecburen mezarları açıp şimdiki şehitliğe nakledeceğiz.
Bir kabirden; elbise ve vücudu nokta kadar bozulmamış bir subay çıktı karşımıza. Tam uykuya dalmış bir kişi, pantolonunun iki yanında kırmızı dikişi vardı. Gözleri yumuk sanki bize gülümsüyordu... Mezar taşında ismi yazılmamıştı ancak, inceleme sırasında isminin Mülazım Yusuf olduğu tespit edilmişti."