Tecvîd Ve Kırâat Üstâdı Muhyiddîn Niksârî
PADİŞAH DERSİNE GELİRDİMuhyiddin Niksâri, küçük yaşta Kur'ân-ı kerimi ezberledi, önce Molla Hüsâmeddin-i Tokâdi'den, sonra Fenâri-zâde Yûsuf Bâli ve Molla Yegân'dan dini ve Arabi ilimleri öğrendi. Tecvid ve kırâatta üstâd oldu. Fen ilimlerini Kâdı-zâde-i Rûmi'nin talebesi, büyük âlim Molla Fethullah Şirvâni'den tahsil etti...
İsfendiyaroğlu İsmâil Bey, Kastamonu'da yaptırdığı medreseyi Molla Muhyiddin Niksâri'ye verdi. Muhyiddin Niksâri, bir süre burada ders okuttu. Sultan İkinci Bâyezid Hân tahta geçince onu İstanbul'a getirtti...
Bu mübarek zat, cum'a günleri tefsir dersleri verirdi. Bazen Ayasofya Câmii'nde, bazen de yeni yaptırılan Sultan Bâyezid Câmii'nde vaaz verdi ve tefsir de okuttu. Ayasofya'daki tefsir derslerinde Sultan İkinci Bâyezid Hân da hâzır bulunurdu.
Bir vaazında buyurdu ki:
Allahü teâlânın rızâsı, dinine bağlı olan ana-babanın rızâsında; Allahü teâlânın gazabı, dinine bağlı olan ana-babanın gazabındadır. Habib-i kibriyâ (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde buyurdu ki: "Cennet, ana-babanın ayağı altındadır." Yani, sana dinini, imânını öğreten ananın babanın rızâsındadır. Hak teâlâ hazretleri Mûsâ aleyhisselâma buyurdu ki: "Yâ Mûsâ! Ana-babasını razı eden, beni razı etmiş olur. Ana-babasını razı edip bana âsi olan kimseyi dahi iyilerden sayarım. Ana-babasına âsi olan, bana muti olsa bile, onu fenâlar tarafına ilhâk ederim."
Gaflet ve şaşkınlığa kapılarak ana-babanın kalbini kırarsan, derhâl onların rızâsını almaya çalış, yalvar, minnet eyle ve her ne yaparsan yap, onların gönlünü al!
"DUÂM KABUL OLDU..."
Muhyiddin Niksâri hazretleri, câmide Kur'ân-ı kerimin tefsirini tamamlayınca, talebelerine ve cemâate dönüp şöyle buyurdu: "Allahü teâlâdan Kur'ân-ı kerimin tefsirini okutma işini tamamlamam için bana mühlet vermesini niyaz etmiştim. Allahü teâlâya hamdü senalar olsun ki, duâm kabûl oldu, dersimi tamamladım. Şimdi duâm odur ki, ömrüm imân ile son bulsun. Son nefesimde Kelime-i şehâdeti söyleyerek rûhumu teslim edeyim."
Sonra gönülden duâda bulundu. Orada bulunanlar hep bir ağızdan âmin dediler. Muhyiddin Niksâri, evine varınca hastalandı ve vefât etti...