Abdullah Efendi, bir ara hac farizasını yerine getirmek için Hicaz'a gitti. Medîne'de Peygamber efendimizin kabr-i şerifinin bulunduğu Hücre-i Saâdetin etrafındaki Şebeke-i Seâdete girmek istedi. Ravza-i Mutahharenin muhâfızlarına; "Burayı açın ben içeri girmek istiyorum" dedi. Muhâfızlardan biri; "Buranın anahtarları bizde yok. Burada bir meşâyih heyeti vardır. Onlar toplanır, karar verir ve ancak onların kararıyla burası açılır. Babam da bu heyetin başkanıdır" dedi. Abdullah Efendi; "Öyleyse babanıza haber verin" buyurdu. Muhâfız gidip durumu babasına söyleyince babası; "Meşâyih heyetinin her biri bir yerde. Şu anda onları toplamak mümkün değildir" cevâbını verdi. Muhâfız durumu Hacı Abdullah Efendiye bildirince, ellerini kaldırıp; "Essalâtü Vesselâmü aleyke yâ Resûlallah, Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Habîballah..." derken kapının kilidi düştü ve kapı açıldı. Şebeke-i Saâdette tam yedi saat ayakta durdu. Bu arada meşâyih heyeti de toplanıp, geldi. Muhâfızlardan durumu öğrenince, Abdullah Efendiye tâzim ve hürmet ettiler...
Hacı Abdullah Efendi talebelerine sık sık şöyle buyururdu: "Başkalarını himâye edin, kendinizi beğenip kibirli olmayın." "Kalp uyanıklığı ile ibâdet etmeyen kimse ile Allahü teâlâ arasında mâni vardır." "Yapılan ibâdetleri muhâfaza edip, âhirete götürmek, ibâdetlerden hâsıl olan amellerin muhâfaza meyvesi olan mânevî zevki kazanmaktan güçtür." "Helal yemek lâzımdır. Dîn-i İslâma uygun kazanmak lâzımdır. Çünkü din, hakîkat ancak helâl yemekle meydana gelir. Tehlikenin başı haram yemektir. Bir insan haramdan sakınır ise, onun için ibâdet ve tâat kolaylaşır. İbâdetten tad alır."
Hayâtının otuz dört yılını müderrislik ve şeyhlik gibi iki yüce makâmı hakkıyla ihyâ ederek Hak yolunda hizmetle değerlendiren Hacı Abdullah Efendi, 1903 (H.1319) senesinde vefât etti.