Pîr Ali Efendi, Malkara'daki vazifesine devâm ettiği sıralarda, Mısır'da bulunan İbrâhim Gülşenî hazretlerinin adı her tarafta duyulmuştu. Pîr Ali de, İbrâhim Gülşenî hazretlerinin büyüklüğünü işitip hizmetinde bulunmak için yola çıkmak istedi. Nafakasını temin için bırakacak parası olmadığından, hanımı ile birlikte Allahü teâlâya tevekkül edip yola çıktılar. İstanbul'a geldiler. Sabah vakti sâhilde denize bakarken, bir geminin yaklaştığını gördüler. Gemi Haliç'e gelip demir atınca, ondan, derviş kıyâfetinde bir grup insan çıktı. Pîr Ali Efendi bunların kim olduğunu sordu. İbrâhim Gülşenî olduğunu ve zamânın pâdişâhı Sultan Süleymân'ın dâveti üzerine İstanbul'a geldiğini söylediler. Hemen İbrâhim Gülşenî'nin yanına gitti. Elini öpmek için izin istedi. O zaman İbrâhim Gülşenî; "Pîr Ali Dede, bizi buraya getiren, senin bize olan muhabbetindir" buyurdu...
İbrâhim Gülşenî, Uzun Çarşı yakınında bulunan Çandarlı İbrâhim Paşa konağına yerleşti. Burada Pîr Ali, İbrâhim Gülşenî hazretlerinden çok istifâde etti. İbrâhim Gülşenî İstanbul'dan ayrılıp, Mısır'a hareket edeceği zaman, Pîr Ali'ye memleketine dönmesini işâret edince, Malkara'ya geri döndü. İnsanlara Allahü teâlânın emir ve yasaklarını anlatıp öğretmeye devâm etti. 1545 (H.952) yılında Malkara'da vefât etti.
Sohbetlerinde buyurdu ki:
“Bilmez misiniz, insanların size muhtaç olması, Allahü teâlânın size bir nimetidir. Bu nimetler husûsunda usanma ve isteksizlik göstermekten çok sakınınız. Yoksa bu nimetler, musibet ve azâb olur.”
“Gönlünde günahlar ve dünyâ sevgisi olanın, kalbi nasıl parlar? Yahut, nefs-i emmârenin arzularına göre hareket eden, Allahü teâlânın rızâsını nasıl kazanır? Gaflet ve günahlardan temizlenmeden, Allahü teâlânın huzûruna girmeyi nasıl ister? Çirkin işlerinden tövbe etmeyen, ince sırları anlamayı nasıl umar?”