Osmân bin Maz’ûn’un “radıyallahü teâlâ anh” bir oğlu vefât etti. Ondan dolayı üzüntüsü çok olup, mahzûn oldu. Evinde bir mescid binâ etti. Orada ibâdet ederdi. Resûlullah efendimiz “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” işitip, buyurdu ki: (Onu benim yanıma getirin. Onu Cennet ile müjdeleyin!) Sonra onu, Resûlullah efendimizin yanına götürdüler. Resûlullah efendimiz ona buyurdular ki: (Bil, yâ Osmân ki, muhakkak Cehennemin yedi kapısı vardır. Ve Cennetin sekiz kapısı vardır. Cennet kapılarından her birine gittiğinde, oğlunu orada görüp, Allahü teâlâdan sana şefaat eder hâlde olduğunu görmeye râzı olmaz mısın!) Osmân bin Maz’ûn “radıyallahü teâlâ anh” yâ Resûlallah; râzı oldum, dedi. Sual edildi ki, yâ Resûlallah! Bizim oğullarımız da böyle olur mu? Buyurdular ki:
(Evet olur, kıyâmete kadar ümmetimden sabreden ve sevap isteyen herkese de böyledir!)
Amr bin Şu’ayb’dan, o babasından, o da dedesinden “radıyallahü anh” haber verdi. Resûlullah efendimiz buyurdular: (Bir âlem vardır ki, beyâz ve düzdür. Gümüş gibidir. Bu dünyânın yedi büyüklüğünde ve melekler ile doludur. O şekilde ki bir iğne atsan yere düşmez. Belki meleklerin üzerine düşer. Onlardan her bir melek, elinde bir alem [bayrak] vardır ki, üzerinde "Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah" yazılmıştır. Her cuma gecesi toplanırlar. O alemin etrâfında Allahü tebâreke ve teâlâyı tazarru ederler. Ümmet-i Muhammedin selâmeti üzerine duâ ederler. Sabâh oluncaya kadar derler ki: Yâ Rabbî! Ümmet-i Muhammede acı! Onlara azap etme! Çünkü, sabâh olup, kıyâmetten emîn olurlar. (Yâ Rabbî! Gusledenleri, cumaya hâzırlananları affeyle, istediklerini bağışla!) diye duâ ederler. Rivâyet eden der ki, alemlerin [bayraklarının] uzunluğu kırk fersâh olur. Duâ ettiklerinde, ağlayarak seslerini yükseltirler. Rabbil’âlemîn onlara ne istersiniz diye buyurur. Derler ki: Ümmet-i Muhammed’i affetmeni isteriz. Allahü teâlâ, (onları affettim) buyurur.