İslâm âlimlerinin hepsi diyor ki: “Ölmek, yok olmak değildir. Bir evden bir eve göç etmek demektir. Peygamberler ve velîler de, İslâmiyeti yaymak için çalışmışlardır. Hepsi şehîdlik derecesine kavuşmuşlardır. Şehîdlerin diri oldukları, Kur’ân-ı kerîmde açıkça bildirilmektedir. Böyle olunca, onlardan tesebbüb, teşeffu’ ve tevessül etmek şaşılacak bir şey midir? Tesebbüb demek, onları sebep yapmak, yanî Allahü teâlâ katında yardım etmelerini dilemektir.
Tevessül demek, bizim için duâ etmelerini dilemektir. Çünkü onlar, Allahü teâlânın dünyâda da, âhırette de sevgili kullarıdır. Onların istediklerine kavuşacaklarını, her dilediklerinin verileceğini, Kur’ân-ı kerîm bildirmektedir. Böyle olan meyyitlerden, dirilerden beklenen şeyleri bekleyen bir kimse kötülenebilir mi? Bunlardan beklenen şeyleri, Allahü teâlânın yaratacağına, Allahtan başka yaratıcı bulunmadığına inanan bir kimsenin mezardaki peygamberleri, velîleri sebep kılması, vesîle yapması, hiç inkâr olunabilir mi? Bunları; onlar çürüdü, toprak oldu, yok oldu zannedenler inkâr eder. İslâmiyeti bilmeyenler ve onların büyüklüğünü, yüksekliğini anlayamayanlar inanmaz. Peygamberlerin ve evliyânın yüksekliklerini ve üstünlüklerini anlamayan kimseler, din câhilleridir. İslâmiyeti anlamamışlardır. Onların câhil dedikleri Müslümanlar, onlardan daha bilgili ve daha anlayışlıdırlar.
Evliyânın ve peygamberlerin mezârlarına gidip, onların vâsıtası ile, onları sebep kılarak, Allahü teâlâdan bir şey istemenin ve kıyâmet günü bize şefaat etmeleri için, kendilerine yalvarmanın caiz olduğu, hadîs-i şerîflerde bildirilmiştir ve İslâm âlimleri söz birliği ile haber vermişlerdir.
İnsanların en üstünü olan Muhammed aleyhisselâmın hadîs-i şerîflerine ve O’nun yolunda giden seçilmişlerin, sevilmişlerin kitaplarına inanmak nimetini bize ihsân eden Allahü teâlâya, hamd ve şükürler olsun! Bu büyük nimeti Rabbimiz bize ihsân etmeseydi, kendimiz anlayamaz, bulamaz, helak olurduk."