Yahyâ Efendi Ve Bir Fakir Imam...
"Bu sırrı kimseye söyleme!"İmâm Efendi orasını açtığında, içinden bir küp altın çıktı. Ona;
-Ne durursun, fakirlik hastalığına çâredir. Bunları sana sonsuz hazineler sâhibi Allahü teâlâ gönderdi, buyurdu.
İmâm Efendi bunları heybesine doldurdu. Yahyâ Efendi ona;
-Dünyâ üzüntüsünü gönlüne sakın koyma. Bunları hayırlı işlere sarf edersin. Yalnız bu sırrı kimseye söyleme, buyurdu.
İmâm efendi de;
-Efendim, ben bu işe çok şaştım! Bu kadar altınla memleketime nasıl dönerim. Yollarda eşkıyâlar var, dedi.
Bunun üzerine Yahyâ Efendi;
-Sana kimse zarar veremez. Bu senin nasibindir. Var selâmetle git, buyurdu.
İmâm efendi vedâ edip yola çıktı. Hakikaten başına hiçbir şey gelmeden Yalova'ya vardı. Kendisini hanımı karşıladı.
"Bunları nereden buldun?"
Heybedeki altınları görünce, hayretler içinde kaldı ve;
-Bunları nereden buldun? diye sordu. O da;
-Bu işi sana açıklayamam. Sâdece Allahü teâlânın ihsânı olarak bil, dedi...
İmâm efendi bundan sonra etrâfına yardım etmeye başladı. Ömrü hayır yapmakla geçti. İnsanlar onun hakkında; "Nereden buluyor bunları?" demeye başladı. Kimisi de "Define bulmuş galiba" diye söylendiler...
Ve aradan yıllar geçti... Bir gün imâm efendi hastalandı. Hastalığı ilerleyince, komşularını başına çağırdı ve onlara;
-Size bu malı nereden bulduğumu açıklamak istedim. Bunun elime girmesine sebep, Yahyâ Efendi hazretleridir. Bugüne kadar kimseye söylemedim. Zirâ bana, bu sırrı gizle demişti. Artık ömrümün son anlarını yaşadığım için söylüyorum, dedi ve Kelime-i şehâdet getirerek vefât etti...