Yalan Söyleyen Çirkin Ve Zelîl Olsun!
Rivâyet olunmuştur ki, Yûsuf-i Kâmitî’nin gidip geldiği, evinde yemek yediği bir zât vardı. Şam dışında bir handa kalıyordu. Bu zât bir türlü Yûsuf-i Kâmitî’ye talebe olmuyordu. Bir gece, ayı, yıldızları, gökyüzünün güzelliklerini seyretti. Kalbinde bir değişiklik, bir incelik hissetti. Allahü teâlânın nîmetlerinden gâfil olduğunu düşündü. Tövbe etti...
Sabah olunca, Yûsuf-i Kâmitî bunun yanına geldi. Bu da geceki hâlini anlattı. Yûsuf-i Kâmitî; “Yalan söyleyen, çirkin ve zelîl olsun!” buyurdu. O zât “Âmin!” dedi. Bir müddet sonra, o zâtın yanına kötü insanlar geldi. O da bunların tesiriyle, tövbe etmeden önceki hâline döndü. Sabah olunca, Yûsuf-i Kâmitî gelerek buna; “Ey zavallı! Sana yazıklar olsun. Biz sana, yalan söyleyen çirkin ve zelîl olsun demedik mi? Sen de buna 'âmin' demedin mi? Çok zarar edeceksin. Hüsrâna düşeceksin. Sermâyeni kaybedeceksin. Yatak üzerinde bir sene kalacaksın” dedi.
Nitekim kısa zamanda bu kimsenin işleri bozuldu. Hanımı vefât etti. Çocukları onu terk etti. Kendisi, hayır sâhiplerinin elinde kaldı. Çok şiddetli bir hastalığa yakalandı. Bir sene boyunca yataktan hiç kalkmamak üzere hasta yattı. Sonra yakınlarına; “Beni, Yûsuf-i Kâmitî’nin geçeceği yolun üzerine yatırınız” dedi. Onlar da, Yûsuf-i Kâmitî’nin geçeceği yol üzerine bunu yatırdılar. O da, oradan geçerken bunu gördü. Yanında durup; “Ey filân! Kendini, hâlini nasıl buluyorsun?” dedi. “Ey efendim! Tövbe üzereyim. Tövbe ettim” dedi. Yûsuf-i Kâmitî; “Şimdi tövbe ediyorsun. Yine tövbenden döneceksin değil mi?” buyurunca; “Hayır! Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allahü teâlâya yemîn ederim ki, tövbemden dönmeyeceğim” dedi.
Yûsuf-i Kâmitî; “Allahü teâlâdan dilerim ki, seni bu hâlden eski sıhhatine kavuştursun ve hâlini hayra tebdîl eylesin (çevirsin!)” buyurup gitti...
Bundan sonra, bir senedir hiç ayağa kalkamamış olan bu kimse ayağa kalkıp evine gitti. O hastalığından hiçbir eser kalmadı. Yûsuf-i Kâmitî’nin duâsı bereketi ile sayısız nîmetlere kavuştu ve önde gelen talebelerinden oldu.