Yalnız Peygamberlere Mahsus Olan Hâller
Kelâm ilminin âlimlerine göre, Allahü teâlânın, (Seni şu yerlerdeki insanlara veya bütün insanlara gönderdim), yâhut, (Benden kullarıma bildir!) veya bunlar gibi dediği kimseye (Nebi), yâni (Peygamber) denir.
Peygamber olmak için, insanda riyâzet ve mücâhede gibi, bazı şartların bulunması veya buna elverişli olarak doğmuş olmak lâzım değildir. Allahü teâlâ, dilediğini seçerek, bunu ihsân eder. O, her şeyi bilir ve en iyisini yapar. İrâde ettiğini yapar. Her şeyi yapmaya kâdirdir. Kelâm âlimlerine göre, Peygamberin (mucize) göstermesi de şart değildir. Başkalarının, Onun Peygamber olduğunu anlamaları için, mucize göstermesi şarttır dediler. Yoksa, Peygamber olması için şart değildir.
Eski Yunan felsefecilerine göre, Peygamber olmak için, üç şart lâzımdır: Gaybdan haber vermek. Yâni geçmişte olmuş ve gelecekte olacak şeylerden kendisine sorulanları bildirmek. Hârika işler, yâni aklın, fennin yapamayacağı şeyleri yapmak. Üçüncüsü, meleği cisim ve şekillenmiş olarak görmek ve Allahü teâlânın (vahiy) ettiği sözü melekten işitmek şarttır, dediler.
Peygamberin bütün gaybları bilmesi, bizce de, onlarca da lâzım değildir. Bazılarını bilmek ise, yalnız Peygambere mahsus değildir. Riyâzet çekenlerin, yâni yalnız olarak bir odaya kapanıp, ölmeyecek kadar az yiyip içenlerin ve şuuru giden bazı hastaların, uyuyanların, bazı gaybları haber verdiklerini felsefeciler de kabul etmektedir. Peygamberle bunlar, bu bakımdan birbirlerine benzer. Onların gayb dedikleri, belki (Hârikulâde) olan, yâni âdet olmayan, sık rastlanmıyan şeyler demektir. Bunlar ise, hakiki gayb değildir. Bunları bilmek ve bir iki kere haber vermek, âdetin dışına çıkmak olmaz. Peygamber ile başkaları, bununla birbirlerinden ayırt edilirler. Allahü teâlânın bildirdiği hakiki gaybları Peygamberlerin bileceklerini, kelâm âlimleri de bildiriyorlar. Fakat gaybı bilmek Peygamber için şart değildir, diyorlar.